Siyasette yolsuzluk yol oldu
Yolsuzluk, bizim gibi gelişmekte olan ekonomilerde, sanayileşmeye ve istikrarlı bir ekonomiye geçiş için ciddi engel oluşturuyor. Burada kullanılan yolsuzluk; gelişmekte olan ülkelerde tipik kötü yönetim ve her kademede siyasilerin kendi kişisel çıkarları yönünde karar alması ve mevzuat hazırlaması, bütçenin bu paralelde oluşturulması, bu çerçevede bütçelere ödenek konulması, imar, sağlık, ihale gibi konularda, sosyal faydanın ikinci plana atılmasıdır.
Bu anlamda siyasi yolsuzluk, ekonomide kaynakların daha etkin kullanılmasını önler. İçeride ve dışarıda güven sorunu yaratır. Ülke ekonomisini daha kırılgan yapar.
Kılıfına uydurulmuş yolsuzluklar, ispat edilemezse de şaibe yaratır. Şaibeli insanlardan oluşan bir siyasi organizasyonun başarılı olmaması gerekir. Ne var ki gelişmekte olan ülkelerde maalesef çoğu defa toplum bu gibi yolsuzlukları kulak ardı ediyor... Bunun iki nedeni olabilir:
* İktisatta ekonomik yolsuzluk teorisi “The Corruption Theory” ye göre, yolsuzluk yaptığı halde siyasette ve hizmette başarılı olan siyasileri toplum hoş görme eğilimindedir.
* Yolsuzluk yapanlar, sağladıkları çıkar unsurlarını kısmen yakınlarına dağıtırsa veya bununla topluma bazı konularda destek olursa , yine toplum yolsuzlukları kulak ardı edebiliyor. Türkiye de bu sorun “Hırsız ise bizim hırsız” gibi çok yanlış bir şekilde simgelenmiştir.
Türkiye bu anlamda bir çıkmaz içindedir. Türkiye’de siyaset yapmak için para dağıtanlar, parsa dağıtanlar, belediye başkanı ise başka yörelere yardım edenler, baş üstünde tutuluyor. Kimse “bu değirmenin suyu nerden geliyor” diye sormuyor.
Siyasette yalnızca para geçerli olunca, siyaseti meslek haline getirmiş olanlar da ister istemez para toplamanın yolunu arıyor. Söz gelimi bir belediye başkanının para sahibi olması, aldığı maaşla mümkün değildir. Buna rağmen nasıl oluyorsa, herkes belediye başkanı olmak istiyor. Hatta bir ilçe belediye başkanlığı dahi, Milletvekilliğinden önde tutuluyor.
Siyasetin para kazanmak için yapılması da siyasette yaratıcılığı engelliyor. Söz gelimi, Türkiye’de siyasette, muhalefet partileri yalnızca ağız kavgasına giriyor... Yolsuzluklar dahil her konuda daha çok bağıran daha çok prim yapıyor. Ancak bugüne kadar ekonomik ve sosyal konularda öneri getiren, proje üreten bir siyasetçi olmadı. Bu önemli ölçüde toplumsal taleple ilgilidir. Söz gelimi, iktidara daha çok ve esprili olarak yüklenenler prim yapıyor. Ancak kanun teklifi ile proje getirenler veya öneride bulunanlar hem seyrek oluyor, hem olsa da dikkat çekmiyor.
Bu özellikler tipik geri kalmış toplumlara uyan bir tarzdır.
Yapılması gereken, dokunulmazlıkların kaldırılması değildir. Özellikle Türkiye şartlarında, yargı bağımsızlığının tartışıldığı bir dönemde, milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılması dürüst politikacılara daha çok zarar verecektir. Bu gibilerin sesi kesilmek istenecektir. Kaldı ki söz gelimi, belediye başkanlarının dokunulmazlığı yoktur... İstanbul’da ben hiçbir zaman arıza şeridine girmedim... Bakıyorum çoğu milletvekili de çok zaruri olmadıkça girmiyor... Ancak bütün ilçe belediye başkanları, arabalarında polis lambaları ve alarm sistemi olarak ve devamlı öttürerek arıza şeridinden gidiyorlar.
Yolsuzlukları önlemenin ve şaibeleri kaldırmanın en iyi yolu, siyasetçilerin, bir göreve aday olduklarında ve o görevi bıraktıklarında mal varlıklarını ve banka hesap içeriklerini medya üzerinden noter onaylı olarak beyan etmeleridir.
Öte yandan, siyasette şeffaf olmayı zorlayacak olan da sivil toplum örgütleri ve medyadır. Yeter ki bu örgütler ve medya siyasette şeffaf olmayı gönülden istesinler.