Siyasette yeni yaklaşımlar
Her şeye sahip olmak isteği bireysel, siyasi ya da sosyal egoizmin gereğidir.
"Ya hep ya hiç" biçimindeki tavırlar bunu anlatır.
Elbette bir iktidara, yönetime, sisteme bütünüyle sahip olmak yarısına ya da üçte birine sahip olmaktan daha iyidir.
Ancak böyle bir sahiplenme duygusunun ortaya çıkaracağı riski de göze olmak gerekir.
Kaldı ki "Bütün İktidar Sovyetlere" dediğiniz zaman siyaseten bu iktidarı sürdürecek gücünüzün de olması gerek.
Parça değil bütünün siyaseti!
Günümüzde paylaşmasını bilen, katılımcılığı esas alan, hesap veren, "ben" yerine "biz"i geçiren siyasi ve sosyal anlayışlar yükselen değerlerdir.
Yine günümüzde "klik", "kısım", marjinal ve ekstrem siyasi anlayışların giderek önemini yitireceği söylenebilir.
Ülkede iktidara talip olan siyasi partiler toplumların geldiği aşamayı göz ardı ederek siyaset üretmeleri de giderek imkansızlaşmaktadır.
Son yıllarda siyasi gelişmeler incelendiğinde dar alanda siyaset üretmeye çalışanların büyük ölçüde başarısız oldukları görülmüştür.
Etnik unsuru ön plana alan ya da mezhep üzerine siyasetlerini bina edenlerin uğradıkları hezimetin temel sebebi toplumun ulaştığı sosyolojik aşamanın bu partiler tarafından fark edilememesidir.
Ülkenin birliği, bütünlüğü, sürekliliği ve milletin bölünmezliğini temele koymak kaydıyla ülkenin yararına olacaksa siyasi anlamda verilen tavizlerin ayrıntıdan başka bir anlamı olamaz.
Almasını değil vermesini bilen siyaset!
Siyasette başarı yaygın kanaatlerin aksine "almasını" bilenler tarafından değil neyi, ne kadar, ne zaman ilkesini dikkate alarak "verme"sini bilenler tarafından sağlanır.
Bu çoğu elde edebilmek için azı vermek şeklinde olabileceği gibi durum ve şartları dikkate alarak geleceği kurtarabilmek için bugünden taviz vermeyi de içerebilir.
Omur ve onuru korumak kaydıyla herkese ve her kesime yönelik politikalar üretmek, ülkede yaşayan her insanı kucaklamak siyasetçilerin en temel görevidir.
Marjinallikler, ayrıntılar, farklılıklar hukuken ve idari olarak elbette teminat altında tutulmalıdır.
Ancak marjinaller ya da farklılıklar üzerine siyaset ya da dünya bina edilemez.
Farklılık içinde fakat birlik altında yaşayacak biçimde tutum ve davranışlar yönetilmelidir.
Gerçekler ve gerekçeler çok köşelidir onların doğruluğu hangi köşede durduğunuza ya da hangi köşeden baktığınıza bağlıdır.
Yandaşlara değil karşıtlara hakkını veren siyaset!
Kin, nefret, antipati, saplantı ya da ön yargılar ancak savaşlarda işe yarayabilir.
İş yapmak uyumu, uzlaşmayı, birleşmeyi ve birleştirmeyi gerekli kılar.
Duygularını aklın etkinleştirilmesinde ve dinamik hale getirilmesinde bir araç olarak kullanabilenlerin çağı başlamış bulunuyor.
Aklını yedeğe alan ya da başkalarının aklının gölgesinde yaşamayı içine sindiren insanlar bu anlamda çağın dışında kalacaklardır.
Duygudan akıla geçiş aynı zamanda hayalden gerçeğe dönüştür.
Ucuz ve uçuk politikalarla başarılı olabileceğini sananlar siyasi ve sosyal tarihi iyi okuyamayanlardır.
Bu tür davranışları kurumsallaştıranları ciddiye almak da gerekmez.
Siyaset yalnız yandaşlara değil aynı zamanda karşıtlara da hakkını vermekle meşru bir zemine oturtulabilir.
Tepeden inmecileri tepeden indirecek siyaset!
Esas olan özgürlüğü, insan özlü davranmayı ve etik değerleri ortaklaştırmaktır.
Bunun da ideolojisi, tarafı, partisi olamaz.
İnsanı ya da insanlığı yönetmeye kalkanlar hizmet etmek ya da saygı göstermek için yurttaş olmayı yeterli görmelidirler.
Tepeden inmeci siyaset sonunda mühendislerin en zayıflarını, doktorların en beceriksizini, öğretmenlerin en tembelini, hakimlerin en taraflısını en üst makamlara taşımıştır.
Adeta kişiliksizlik, kimliksizlik, birilerinin adamı olma yeteneği bürokraside yükselmenin olmazsa olmaz şartı haline gelmiştir.
Ülkenin tepesi kerameti kendinden menkul zevatla ağzına kadar doludur.
Bunların oturduğu tahtlar sarsılmalı tepeler tepetaklak olmalıdır.
Gelecekte başarıyı tepeden inmecileri tepeden indirecek siyasetler getirecektir.