Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Özcan YENİÇERİ
Özcan YENİÇERİ

Siyasette fabrika ayarlarına dönmek

Refik Halit Karay'ın çok sevdiği ve gazetelerdeki köşe yazılarında, sık sık kullandığı bir fıkra vardı. Bu fıkra son zamanlarda Türkiye siyasetinde meydana gelen gelişmelerle birebir örtüşmektedir. Onun için hatırlanmasında yarar var.

Fıkra şöyledir: Geçen yüzyılın ortalarında, başkentin en Avrupai lokantası, Rus asıllı Baba Karpiç'in lokantasıymış.

Siyasete atılmak için Ankara'ya gelmiş emekli bir diplomata, yemeğin sonunda Baba Karpiç "Punç" adlı bir içecek ikram etmiş.

Punç; çay, şeker, tarçın, limon, ya "rom", ya "konyak" gibi damıtılmış bir alkolle yapılıyor ve içkinin buharlaşan alkolü, çay bardağının üstünde alev alev yakıldıktan sonra içiliyormuş.

Emekli diplomat, Baba Karpiç'in kendisine ikram ettiği "Punç"a bayılmış, nasıl yapıldığının formülünü de alarak evde karısına götürmüş.

Avrupai bürokrat, evde akşam yemeğinden sonra eşinden "Punç" yapmasını istemiş.

Eşi:

- Evde çay kalmamış, kahveyle yapsam olmaz mı? Demiş.

Kocası da:

- Olur, demiş.

- Evde tarçın yok, kırmızı biber koysam olmaz mı? Demiş.

- Olur.

- Evde limon da yok, yerine sirke koysam olmaz mı? Demiş.

- Olur.

- Biliyorsun biz de ne rom, ne konyak var; sadece rakı var. Demiş.

Kocası da,

- Sen de rakı koy o zaman. Demiş.

Karpiç'deki "Punç"tan sonra, evdeki "Punç" böyle oluşturulmuş.

Adam böyle yapılan bir Punç'ı içmiş mi, içtiyse ilkinden aldığı zevki almış mı almamış mı? Bilinmiyor.

"Beka" söylemleriyle kurulan ittifakların ya da sistemin zorlamasıyla ittifak yapan partilerin durumu da fıkradaki diplomatınkine benzemektedir.

***

Siyasette izlerin, yüzlerin, sözlerin karıştığı bir dönem yaşanıyor.

Yalnız siyasette değil toplumsal yaşamda da cinsler karışmış, normlar yıkılmış, saflık saf dışı edilmiştir. Her şey biraz o, biraz bu haline almıştır. Kim kimdir? Ne nedir? Belli değildir.

Kemiyet keyfiyete, anlam anlamsızlığa ya da tersi her şey birbirine iltica eder haldedir.

Günümüzde Marks'ın zamanından daha çok katı olan şeyler buharlaşıp havaya karışıyor, kutsal olan her şey daha çok dünyevileşiyor ve insanlar giderek daha fazla kendi gerçek yaşam koşulları ve diğer insanlarla ilişkileriyle yüzleşmeye zorlanıyor.

Siyasi kimliğini, ideallerini ya da davasını kendi elleriyle bereleyenlerden geçilmez olmuştur. Bir anda sövgüden övgüye, nefretten aşka, hesap sormaktan hesap vermeye savrulanlar türemiştir. Uğruna tonlarca nefes tüketilen siyasi ve ahlaki duruşun bir anda değiştiğine toplum şahitlik ediyor. Lider koltuğunda oturanlar pişkin pişkin dün söylediğinin tam tersini bugün söyleyebiliyor.

Aslında olan bitenler biraz da türler, değerler ve inançlar arasındaki sınırların yıkılmış olmasıyla ilişkilidir. Bu durum insanlarda ciddi bir anlam bulanıklığı yaratmıştır.

Günümüzde erkek ile kadını, yerel ile evrenseli, organik ile mekaniki, kutsal ile dünyevi olanı birbirinden ayıran sınırlar ortadan kalkmıştır. Aynı zamanda doğru ile yanlış, haram ile helal, adalet ile zulüm arasındaki çizgi de kaybolmuştur. Bu durumda anlam ile anlamsızlık da anlamını kaybetmiş demektir.

Tıpkı ittifak edenlerin arasındaki sınırların kalkması gibi...

İdeallerine ve inançlarına bazı insanların pamuk ipliğiyle bağlı olduğunu kimse aklının ucundan dahi geçirmiyordu. Yılışıklığın, yüzsüzlüğün ve dönekliğin, başını bir davaya adamış olduğunu söyleyenler nezdinde karşılık bulacağını kimse ummuyordu. Kısacası hiç kimse her alanda ahlaki düşüklüğün revaç bulduğu böyle bir dönemi beklemiyordu.

Bu durumda siyasette fabrika ayarlarına dönmek en acil ihtiyaç olsa gerek!

Yazarın Diğer Yazıları