Siyasette doğum sancısı (III)
Önceki iki yazımda siyasi konjonktürün, siyasette yeni bir anlayışı zorunlu kılan şartlarını açıklamıştım. Siyasette değişim sancısı yaratan şartları sıralamıştım. Bugün yeni bir siyasi anlayışın nasıl olması gerektiğini tartışmak istiyorum.
1)Yeni bir siyasi anlayışın, her şeyden önce demokrasi şartlarını taşıması gerekiyor. Siyasette demokrasi, toplumun siyasete ilgisini artırır. Katılımcı demokrasilerde, parti yönetimini seçim yoluyla halk tayin eder. Parti kararlarına etkili olan herkes, kendisini otomatik olarak partinin bir parçası olarak görür.
Siyasette gerek yasalar yoluyla ve gerekse uygulamada, demokraside gerileme yaşanıyor. Söz gelimi 1980 öncesi CHP’de parti içi demokrasi vardı. Adayların tamamı ön seçim yoluyla tespit edilirdi. Kurultaylarda çarşaf liste vardı. Bugün ise ön seçim bir göz boyama olarak yapılıyor. Çarşaf liste denendi. Ancak genel merkez listesi diye bir liste çıkarıldı. Yani demokrasinin arkasından dolaşıldı. Nihayet siyasi partilerde genel başkan vesayeti oluştu.
Siyasi partiler kanunu ve seçim kanununda değişiklik yapmadan da partiler isterlerse, delegeyi partiye kayıtlı üyeler yoluyla, ilçe ve il ve genel merkez yönetimini çarşaf liste ile seçebilirler.
Bu çerçevede yeni siyasi anlayış, öncelikle tüzüğünde parti içi demokrasi anlayışını taşımalıdır. Toplumu, siyasette demokrasiyi getireceğine ikna etmelidir.
Ayrıca, demokraside kuvvetler ayrılığı prensibinin gereklerini eksiksiz yerine getireceğini yargıya müdahale etmeyeceğini ve yargı bağımsızlığına saygı duyacağının garantisini vermelidir.
2) Türkiye’de siyasi partiler, inanç istismarı, etnik istismar üstüne oy hesabı yapmaktadır. İnanç istismarı halk üstünde gizli bir baskı oluşturmakta ve toplumu biat kültürüne zorlamaktadır.
Bir yandan sözde Ermeni soykırımını gerçek gibi göstererek, Türkiye’yi suçlayanlar ve Ermenilerden özür dileyenler var... Öte yandan BDP’nin oylarını toplamak hesabı içinde etnik istismarcılık yapanlar var. Açık veya üstü örtülü mezhep istismarcılığı yapanlar var. İş o kadar tırmandı ki Türk’ü yok saymak ve yüklenmek bir meziyetmiş gibi tırmandı.
Ben Terekemeyim... Terakime, Türkmen demektir. Bununla da gurur duyar ve her değerin önünde tutarım. Ancak hiçbir zaman etnik ayırımcılık yapmak aklıma gelmedi. En yakın dostlarım da farklı etnik gruplardandır. Buna rağmen benim gibiler için bir etnik gruba karşı diye el altından propaganda yapanlar var.
Siyasi anlayış, bu istismarları yapmayacağını ve hatta istismar edenlere karşı müeyyide getirileceğini açıklamalı ve bunu programlarına koymalıdır.
3) Ekonomik anlamda, halkı siyasi partilerin eline bakmaktan ve iane kültüründen kurtarmak gerekir. Bizim millet iane kültürüne layık değildir. Maalesef bu kültürü AKP başlattı. Elbetteki AKP sağlık konusunda başarılı adımlar attı. Ancak bütçeden para ve poşet dağıtarak, topluma zarar verdi. Diğer muhalefet partileri de bu konuda AKP’nin yolunda hareket etti. Farklı yöntemlerle işsizlere aile başına para dağıtacaklarını duyurdular.
Siyasette en önemli değişme bu yolda olmalıdır. İşsize para dağıtmak yerine bu paraları sermaye yaparak devletin yatırım yapması ve istihdam yaratması gerekir. İlk adımı devlet atarsa, çalıştırdığı işçilerden para keserek, onları fabrikalara ortak edebilir. Zaman içinde bu fabrikaların maliyetini halka devredebilir.
Ekonomide daha önemli sorun, siyasi partilerin 2001 krizindeki kadroları ve kısa vadeli piyasa anlayışına sahip olanları, günübirlik politikalar dışına çıkamayanları aynen barındırmasıdır. Oysa ki, dünya konjonktürü, ekonomiyi küresel tuzaktan, finans tuzağından ve günübirlik politikalardan kurtarmak yönünde gelişiyor. Bu süreçte devlete yeniden piyasanın önünü açmak, oligopol yapıları kaldırmak, tüketici istismarlarını önlemek, ekonomilerdeki aşırı kırılganlığı ortadan kaldırmak işlevleri düşecektir. Yeni siyasi anlayış, devletin hakkını devlete verebilecek bir anlayışı benimsemelidir. Yeni siyasi anlayış, gerçekleri projelendirip, halka umut vermelidir.