Siyasetin iki yüzü
Aşağıdaki alıntı yaptığım yazı bir zamanların açılımcı bakanlarından, bilim adamı sıfatı taşıyan ve AKP'nin de önde gelen isimlerinden Yalçın Akdoğan'a ait.
Önce birinci paragrafı okuyalım:
"Siyasi hareketlerin uzun soluklu bir başarı ortaya koyabilmesi, siyasi ahlaka ve değerlere dayanan bir çizgide yol yürüyebilmesiyle mümkündür.
Ahlak olmadan adalet, adalet olmadan siyaset mefkûresi olmaz. Ahlaklılık sadece siyasetin bireylere dönük yüzünü oluşturmaz, örgütsel ve kurumsal boyutlarda bir karşılık bularak gerçekleşebilir."
Bu cümlelere itirazı olan var mı?
Benim yok.
Lakin merakımı hoş görün lütfen? Acaba şu ahlak dediğiniz şey mesela Sayıştay raporlarının neresindedir?
Yine aynı raporlarla ortaya çıkan ve millete faturası trilyonları bulan siyasi kararlar ahlaki midir? Bunlara aldırmamak, yokmuş farz etmek AKP'nin siyasi ahlakı değilse nesidir?
Haydin onu da bırakın.
Kardeşim yürürlükte bir anayasa var. Daha dün hem de AKP'nin Meclis kararıyla referandum yaptık ve anayasayı onayladık.
Peki, şimdi tam da şu sıralar, İstanbul Belediye Başkan adayının bizzat T.C. Devletinin tarafsız olması gereken Meclis Başkanı'nın ta kendisi olması neyin nesidir ve hangi siyasi, sosyal, hukuki, mesleki, dini ahlakın normlarına uygundur?
Tesadüfe bakın ki farkında olmadan aynı gün yayınlanan bir başka yazıda Abdurrahman Dilipak bizim söylememiz gerekenleri söylemiş.
"Ey insanlar, Allah'tan korkun, yetimin hakkına el uzatanlardan olmayın. Harama el uzatmayın, zinaya yaklaşmayın. Her şeyi gören, duyan, bilen, hüküm sahibi bir Allah var. Unutmayın yetimin hakkını alacak ve haksızlık yapanlardan yaptıkları haksızlığın hesabını soracak bir Allah var. O gün Allah'ın gazabından korkun.
Haksız mal irtikâp etmek için rüşvet alıp verenler, Allah'ın adını kullanarak kamu malını zimmetine geçirenler, işi ehline vermek yerine torpil yapanlar yok mu? Cehennemin dibine kadar yolunuz var. Ateşiniz bol olsun. Allah işlerinizi sarp dağlara sardırsın ve sizi iki cihanda rezil ve rüsvay eylesin. O zalimlere bilerek ve isteyerek yardım edenler yok mu? Onlar da yakın bir azabı beklesinler! Onlar, kendi sırtlarında kendi cehennemlerine odun taşıyanlardır."
Sadece Sayıştay raporları, sadece devlet kadrolarının işgali, sadece bir gecede görevinden alınan yüzlerce okul müdürünün çiğnenen hakları bile Dilipak'ın yazdıkları ölçüte göre cehennemin dolmasına yeter.
Eğer Dilipak gibiler bu vicdani itirazı en başından seslendirseydiler, Allah'ın tarafında olmaları gerekirken, ayrıntıya takılıp "bizim adamlarımız" derdine düşmeseydiler ve AKP iktidarlarının yanlışlarını açıktan açığa haykırsaydılar, emin olun, bu millet böyle sefil olmayacaktı.
Aynı zamanda demokrasimiz ve dürüstlük kazanacaktı.
Temel Karamollaoğlu çıkıp; "Kanunun yerini talimatlar, Meclis'in yerini saray, 80 milyonun iradesini bir kişi almış" demeyecek, kurallar işleyecek, sistem tartışmaları gündeme gelmeyecekti.
Türkiye bir kanun-düzen devleti olacaktı. Herkes hak ettiği işi, çalışmasının ve becerisinin karşılığı olarak alacaktı.
Yalçın Akdoğan söylemde haklı: "Ahlak olmadan adalet, adalet olmadan siyaset mefkûresi olmaz. Ahlaklılık sadece siyasetin bireylere dönük yüzünü oluşturmaz, örgütsel ve kurumsal boyutlarda bir karşılık bularak gerçekleşebilir."
Ancak eylemde kesinlikle haksız.
Öyle ise bizim diyeceğimiz şu: Tutarlı olun ve tıpkı bu söylediklerinizdeki gibi davranın. Öncelikle şu seçimi adil yaparak bizi şaşırtın. Unutmayın, ahlakın göstergesi vicdan, samimiyeti ise erdemdir. Erdemin özü ise tutarlıktır.