Siyaseti yargıdan kaçırma ayağı…
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun, "FETÖ'nün siyasi ayağı" tebliğinde kullandığı ifadelerin hiçbiri yalan değil. Sorduğu soruların hiçbiri yanlış değil. Yaptığı tespitlerin hiçbiri yersiz, sebepsiz ve isabetsiz değil. Verdiği bilgilerin hiçbiri kirletilmiş, çarpıtılmış değil.
Kemal Bey sonuna kadar haklı; "Bir terör örgütü devletin kılcal damarlarına" ancak ve ancak "istihbarat örgütleri" dahil bütün kurumları emrinde olan ve bütün yetkileri de uhdesinde toplamış bulunan iktidar partisi göz yumarsa, yol verirse sızabilir!
Kemal Bey haklı; hiç kimse, özellikle de iktidar partisi/partileri, "faaliyetleri öteden beri izlenen", "attığı her adımı, 1991'den bu yana devletin ilgili kurumlarınca kaydedilen, raporlanan", "Milli Güvenlik Kurulu düzeyinde dahi "tehlikeli" olduğuna "karar" verilen" bir "yapılanma"yla ilgili olarak aldatılmaktan, kandırılmaktan, niyet ve hedeflerini fark edememekten söz edemez!
Kemal Bey haklı; Türkiye Cumhuriyeti'ni yönetenler, hiçbir gerekçeyle, bir "terör örgütüyle aynı menzile" gidemezler!
Kemal Bey haklı; böylesi bir gafletin faili, üzerinden milliyetçilik yapılabilecek son seçenek dahi olamaz!
Haklı; şapkadan tavşan çıkarmayı gerektirecek bir hal yok ortada; yargıyı FETÖ'ye teslim eden kim ise, orduyu FETÖ'ye teslim eden kim ise, FETÖ'yü "kozmik oda"ya sokan "devletin namusu"nu kendi elleriyle ona terk eden kim ise "FETÖ'nün siyasi ayağı" odur. Buradaki "kim ise" lafın gelişi, yoksa sağır sultan dahil bilmeyen de yok "kim" olduğunu!
Memlekette izaha muhtaç olan "FETÖ'nün siyasi ayağı"nın kim olup olmadığı değil ki…
"FETÖ'nün siyasi ayağının kim olduğu" ayan beyan ortadayken… Misal, "cesur bir savcı" çıkıp da bir iddianame yazacak olsa, devletin kurum, kuruluş, kurulları ve medyanın arşivleri, her bir iddiayı doğrulayacak "kanıt dağları" gibi yükselirken… Misal, bir yargılama yapılsa, faillerin fiillerine şahitlik edebilecek kişiler, Ankara'dan "Fizan"a yol olacak kadar çokken… Neden öyle bir savcının çık(a)madığı… Neden öyle bir yargılamanın yapıl(a)madığı… Siyasi ayağı yargıdan kaçırma ayağı…
"Beyefendi"ye veda…
Çok, çok üzüldüm.
***
Doğduğum günden şu dakikaya kadar, delikanlı çağlarında, lime lime edilen körpe bedenleri ay-yıldıza sarılı halde musalla taşlarına dizilen gençlerin "erken ölümleri"ne tanıklık ederek geçti ömrüm. Kadınların katledildiği, çocukların katledildiği, "evlat"ların katledildiği, göğünden kör kurşunlar yağan, yeri kahpe pusularla tuzaklanmış bir ülkede doğdum. İlaç bulamadığı için, karnı doymadığı için, evi ısınmadığı için aç-açıkta ölen bebeklerle aynı şehirlerde yaşadım; yaşamaktayım. Her şeyden çok belki de ölüme teşne olmalıyım.
Bu şartlar altında bile ayrı üzüldüm; başka türlü sızladı duyularım; nicedir ilk defa bulunduğum yer ve zamana bakmasızın "sesli" belirdi duygularım; "acı haber"i görünce etrafıma aldırmamış, içime atamamışım:
-Ahhh!
***
Siyaset yapıp, politik bir duruşa sahip olup, "Ankara(!)"nın havasından-suyundan nasiplenip de "hoş bir sada" bırakabilmek zordur; tanıyabildiğim, anlayabildiğim kadarıyla "çok hoş bir sada" olarak kaldı, kalacak -hanidir o melun hastalıkla boğuşan ve dün vefat haberini aldığımız MHP eski Osmaniye Milletvekili, İYİ Parti Kurucular Kurulu Üyesi- Hasan Hüseyin Türkoğlu'nun adı.
Zira, içinde bulunduğu ortamda var olabilmenin artık neredeyse "ön şartı" haline gelen pespayeliğe, ucuzluğa, bayağılığa hiç ortak olmadı, samimiyetle lakaytlığı hiç karıştırmadı, hani derler ya "haza beyefendi" diye; hıh işte öyle adamdı.
***
Son iki karşılaşmamızın biri annesinin vefatından sonra Osmaniye'deki taziye evlerinde, diğeri bizim Ankara'daki nikah törenimizdeydi; bir düğün, bir cenaze; hayat işte. Aslında bir vesile daha vardı "veda"laşmaya; kızını evlendirmişti geçtiğimiz aylarda; -yalan dünyanın yalan işleri- gerçekten de çok istememe rağmen katılamamıştım, imza günüme denk gelince. "Sonra"ya bırakmıştım; "sonra" tebrik ederim nasıl olsa…
"Yoğun işleri sebebiyle" anı ertelemeyi bir rutine dönüştürenler varsa ibret olsun onlara, bazen hiç kavuşamayabilirsiniz o "sonra"ya.
***
Belki kaçırdığım "veda" şansının ızdırabı, belki de "Ankara(!)"nın böyle "adam"ların git gide daha da seyreliyor olmasının yarattığı kaydı; bitirmek istemiyorum yazıyı; gelmesin istiyorum "nokta"yı koyma zamanı.
Lakin kalbim duyuyor; "Allahü ekber"ler çoktan başladı;
Mekanın cennet olsun.