Siyaset ve yargıdaki şike ne olacak?
Daha üç gün önce “Asıl mesele, yüz binlerce, hatta milyonlarca Müslümanın din istismarının her türlüsüne açık olması değildir. Mesele, söz konusu kitlelerin aptal olması da değil, çıkarları uğruna her türlü kalıba giriyor olmasıdır” tespitinde bulunmuştum.
Spordaki şike soruşturmasında İstanbul Büyükşehir Belediyesporlu futbolcu İbrahim Akın’ın şike parası almak için bir din görevlisine danışması ve onay alması da gösteriyor ki futbolcu veya din görevlisi olmak fark etmiyor. İnsanlar, dini bile kendi çıkarlarına göre algılıyor.
İbrahim Akın veya o din görevlisi sadece birer örnek.. Ama birçok Müslüman çıkarı söz konusu olduğunda aynı davranışı sergiliyor. İşte bu, içinde yaşadığımız toplumda adalet duygusunun zayıf olduğunun göstergesidir.
Eroin parası ile hacca gitmeyi düşünen Müslüman’ın da adalet duygusu yoktur. Adalet duygusu zayıf olunca, adam öldüren Müslüman, öldürdüğü kişinin cesedini çöpe atarken cesedin üzerindeki cevşene kıyamaz! Oysa cevşen dediğimiz, insanların ürettiği bir kağıt parçasından ibarettir.. İnsan ise yaratılmışların en değerlisidir ve Allah’ın ayetidir..
***
Peki, sporda şike vardır da siyasette, yargıda yok mudur? Seçim öncesinde iktidar partisinin dağıttığı yardımlar şike değil midir? Sen devletin imkânları elinde olduğu için, seçim öncesinde bol bol dağıtıyorsun, muhalefet ise eli kolu bağlı bakıyor!
“Sporda şike yasası çıktı da özel yetkili savcılar soruşturmaya başladı” deniliyor. İyi de siyasetteki şike ne olacak? Seçimlerdeki şike ne olacak? Yargının siyasallaşması, yani yargıdaki şike ne olacak?
***
Diğer taraftan, AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan, “MHP ile anlaşırsak, Anayasa değişikliğini yapabiliriz” dedikten sonra AKP Grup Başkanvekili Mustafa Elitaş,
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin anayasa değişikliği için ilk 3 maddenin değiştirilmemesi şartının hatırlatılması üzerine, “Şahsen ilk 3 madde konusunda sayın Bahçeli ile paralel düşünüyorum. Ancak tüm bunları medya yoluyla konuşmak yerine karşılıklı konuşmalıyız. Çözümün tek adresi Meclistir. Bahçeli’nin bu çıkışı bile önemlidir” demesin mi?
Burada da bir şike kokusu sezmiyor musunuz?
Tayyip Erdoğan ve AKP sözcüleri, uzun süreden beri millet anlayışından vatandaşlık anlayışına geçileceğini, Anayasa’daki Türk kavramının yerine Türkiyeli kavramının konulacağını söylemiyor mu? Bu da Anayasa’nın ilk üç maddesini değişmesi demek değil mi?
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, 4 Mayıs 2005 tarihli konuşmasında “Türk vatandaşlarını Türk Milletine bağlayan bağ, sadece ve sadece hukuki bir bağ olan vatandaşlık bağıdır” dememiş miydi?
***
Meselenin aslını 9 Ağustos 1995 tarihli Akşam gazetesinde “Kefen biçiyorlar” manşetiyle açıklamıştım:
“Avrupa Birliği, Hollandalı tarihçi Erik Zürcher’e Türkiye’nin çok uluslu bir devlet haline gelmesi ve Türk dili ve kültürüne bağlı devlet yapısına son vermesi için bir kitap yazdırdı. Erik Zürcher, kitabında, ‘Tekelci bir şekilde Türk dili ve kültürüne bağlı bir milliyetçilik yerine, vatandaşlığa bağlı yeni bir milliyet kavramı yaratmak gerekir!’ifadesini kullandı. Doğu Ergil de AB parasıyla hazırladığı Doğu raporunda ‘Türk ulusu’ yerine ‘Türkiye ulusu’ denilmesi gerektiğini vurguladı ve ‘Tek ortak kimlik, Türkiye vatandaşlığıdır’ diyerek ‘Türklük etnik bir olgudur’ iddiasını tekrarladı!”
Tayyip Erdoğan, işte bu zihniyet üzerinde politika yaptı!
Bütün bunlar siyasi şike değil de nedir?
***
Dolayısıyla CHP’nin siyaset ve yargıdaki şikeye direnmesi hayati derecede önemlidir. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, bu durumu, “Yargı vesayetini de, yargı üzerindeki vesayeti de kabul etmiyoruz” diyerek açıkladı.
Kimse Tayyip Erdoğan’ın afra tafrasına kanmasın; Bingazi’deki işbirlikçileri, Ankara’daki Kuvayı Milliyecilere benzetecek kadar şaşırmış bir dışişleri politikasına sahip; üstelik CHP’nin de olmadığı bir Meclis meşruiyetini kaybeder!