Siyasal zihin değişmedi

Benim ülkemde sistemin adı demokrasi olsa da işleyişi öyle değil. Her şeyden evvel kim iktidara gelmişse, "yıpranırsam, performansım düşerse gitmeliyim" demez. Ya ne der? "Benim gibisi yok, geldiysem ülkenin sahibiyim demektir. Niye gideyim?"

Tarihe bakınız lütfen.

Padişahlar babalarına karşı darbe yapmadılar mı?

Yavuz Sultan Selim, doğal yollardan iktidara gelmedi.

Fatih ile babası arasında da problem vardı.

Modernleşme dönemlerine kadar, bütün padişahlar, öz be öz kardeşlerine kıydı. Her birinin iktidar sahibi olarak hüküm sürmesi, kardeşlerini öldürtmesi sayesindeydi.

Gerekçe de bulmuşlardı: Devlet-i ebed müddet.

Devletin sonsuza kadar sürebilmesi için bundan habersiz dünyaya gelen kardeşlerin ölmesi üzerine kurulu bir iktidar felsefesi. Türkiye'de halen daha birileri bu propagandayı yapıyor ve gençleri kardeş katline ikna ediyor.

Menderes'ten önce Osmanlı'da tam 27 Sadrazam (başbakan) öldürüldü. Hem de padişahın emriyle. Menderes bu geleneğin 28'incisi oluyor. Aradaki fark şu: Menderes seçilmiş başbakandı. Padişahlıktaki gibi atanmamıştı.

Başka?

Tek partili yönetimden demokrasiye geçişin ve dolayısı ile demokrasinin ilk örneğini kendisinde görmemiz gereken bir başbakandı.

Peki, onun yönetiminde demokrasinin güzelliklerini görebildik mi?

Hayır!

Geldiğinin ilk üç yılını bir kenara koyalım, geri kalan yılları muhalefet için tam bir şeytanlaştırma ve zulüm sürecine dönüştürülmüştü. İlk iktidar muhalefet kavgasının hapislere kadar uzanan ve toplumu cepheleştiren somut örnekleri onunla gördük.

Gazeteler ve gazetecilere baskı tek parti yönetimlerinden de beterdi. İktidarı kendisinden devraldığı muhalefete ise göz açtırmamakta kararlı hale gelmişti. Mesela Mecliste "Tahkikat Komisyonu" kurulmuştu. Öyle sıradan bir komisyon değildi, savcıların, sivil ve askerlerin bütün yetkileriyle donatılmıştı. Bu komisyonun üstünde söz söyleyecek Menderes yönetimi dışında bir merci yoktu ve kararları kesindi…

Darbe sonrasında Menderes'e yapılan zulüm de elbette demokrasi dışıydı.

Aşağılayıcı idi.

Bu tarihsel sınavda demokrasinin en temel kurumu olarak yargı, hukukun üstünlüğü prensibine sadakat göstermedi. Adalet duygularını zedeledi. En az Menderes iktidarı kadar, darbe iktidarı da ahlaki sorumluluklarını yerine getirmede başarısız oldu.

Bu süreçte, en kötüsü de, Menderes yönetiminin, demokrasinin ilk uygulamalarını başarısızlığa uğratmasıdır. İktidarı ebedi kılma eğilimi göstererek, muhalefeti silme gayretine girmeseydi. Hâlbuki olması gerektiği gibi yürüseydi, tarih karşımıza olgun bir demokrasi çıkarabilirdi.

Darbeciler, 1960 Anayasası ile özgürlükleri genişleten bir anayasa yapsalar da, adil yargılama yerine intikamcı bir yargı sistemi kurduklarından kendi söylemleriyle çeliştiler. Yetmedi, "Milli Birlik" sloganıyla kendilerini tanımladılar ama kimseyi ikna edemedikleri idam kararlarıyla toplumsal vicdanları kanattılar. Dolayısı ile Türkiye'de siyaset, tahammül edememe, rakibini düşman görme, iktidar gücünü zulme çevirme üzerinden yürümeğe devam ediyor.

Osmanlı'dan günümüze uzanan tarihsel çizgi neden değişmiyor? Neden iktidara gelenler; "Benden bu kadar. Milletime hizmet ettim, içim rahat. Artık yıprandım. Kendimi biraz geri çekip toparladıktan sonra yeniden hizmet yarışına girerim" demiyor da, sürekli iktidar kalmanın yollarını arıyor?

Bu soruların esasta bir tek cevabı var: Gelenek, yani kültür. Devlet ve iktidar algısında değişmezlik.

Diyeceksiniz ki değiştirdik ya. İşte demokrasimiz var.

Derim ki: O, biçimdir, yani şekildir. Asıl olan içeriktir. Ona da siyasal zihin diyoruz. İşte o değişmedi ki.

dfs-004-001-011-001-001-001-002.jpg

Yazarın Diğer Yazıları