Sivil itaatsizlikten isyana
Sivil itaatsizlik, sivil yönetim tarafından uygulanan yasaların özüne uyarak yasalara riayet etmeme, karşı koyma anlamına gelmektedir. Yasal düzenlemeyi protesto etmektir. Bireysel bir tutum olabileceği gibi toplumsal da olabilmektedir.
Bölücü siyaset yapan siyasi parti, yine aynı şekilde bu siyasete destek veren sivil toplum örgütü niteliğindeki kongreyle birlikte, sivil itaatsizlik eylemleri başlatma kararı aldığını, bu karar ile sivil siyasetle, demokratik halk gücüyle, sivil itaatsizlik eylemleriyle sürece müdahale etmek istediklerini açıklamışlardır. Eylemlerinin de, ana dilde eğitim, siyasi tutukluların serbest bırakılması, askeri ve siyasi operasyonlara son verilmesi ve %10 olan seçim barajının kaldırılması konusunda somut bir adım atılıncaya kadar devam edeceğini bildirmişlerdir.
Bölücülerin sözcüleri de, bu taleplerin önünde panzerle, kurşunla, gaz bombasıyla durulamayacağını beyan etmişlerdir. Ayrıca sistemin verdiği elbiselerin giyilmemesini, yöresel giysilerin giyilmesini istemişlerdir. Mandela’nın da sistemin ona verdiği kimliği bir meydanda yaktığını, kendilerine verilen kimliğin de kendilerine ait olmadığını, halkını tanımayan bir kimlik olduğunu ifade ederek,Türkiye’yi yönetenlerin de onları en kısa zamanda kimliklerini yakma noktasına getirmemelerini umduklarını söylemişlerdir.
Sivil itaatsizlik adı altında yapılan eylemlerde, polis otosunu taşlayacak, polis panzerinin üzerine çıkıp zafer işareti yapacak, hatta polisi tokatlayacak kadar ileri gitmişlerdir. Toplumu polisle karşı karşıya getirip mağdur durumu yaratmaya çalışmaktadırlar. 4 Nisan’da büyük bir yürüyüş yapılacağı da belirtilmektedir. İmralı’dan da, gerilla olarak isimlendirdiği PKK’nın önüne zor geçtiğini, önünde durmadığı takdirde binlerce insanın öleceği şeklinde tehdit içeren ve kendisini ön plana çıkaracak beyanlar gelmektedir.
Bir müddet önce, bölücü siyaset yapan parti liderinin de, bölgenin barut fıçısı gibi olduğu, patlama noktasına geldiği, bölgedeki insanların bir gün kesintisiz isyana başlaması halinde bunu kimsenin durduramayacağını ifade etmesi tesadüf veya bilinçsizce söylenmiş bir söz değildir.
Bütün bu olumsuzluklara, Türkiye Cumhuriyeti’ni kuruluş felsefesinden, bugüne kadar kazandığı ve muhafaza ettiği değerlerinden uzaklaştırmaya soyunmuş çevrelerin, Türkiye Cumhuriyetini değiştirmeyi ve dönüştürmeyi hedefleyen yeni bir anayasa yapma hevesleri ve ihtirasları eklendiğinde tehlike daha da büyümektedir.
Büyük sermaye sahiplerinin mensup olduğu derneğin, sonradan kendilerinin düşüncesi olduğunu inkâr etse de, anayasa yapmakla görevlendirdikleri kişilerin, düşünce yapılarını ve geçmişteki denemelerini bile bile yaptırttıkları anayasa çalışmasının ve ünlü iş adamının toplantıdaki açıklamalarının, bölücüler tarafından ne kadar beğenildiğinin ve tasvip edildiğinin de dikkate alınması gerekmektedir.
Bölücülerin, seçim atmosferinden istifade ile eylem yaparak, yönetimi isyanla tehdit ederek, isteklerinin bir kısmını alabileceklerini hesapladıkları anlaşılmaktadır. Daha da aşırı hareket ederek güvenlik güçlerinin kendilerine müdahale etmesini bekledikleri, böylece mağdur rolü oynamak istedikleri düşünülmektedir. Hatta anadilde eğitim, tutukluların serbest bırakılması, operasyonların durdurulması, seçim barajının kaldırılması isteklerinin karşılanması halinde seçime girmeyerek, iktidara avantaj sağlamaya yönelik siyasi rüşvet dahi teklif etmektedirler.
Kuzey Afrika ve Orta Doğu’daki muhalif hareketler ve değişim rüzgârlarının bölücülere ümit verdiği kıymetlendirilmektedir. Bölgede gelişen olayları örnek alarak hareket ettikleri, yaptıkları aşırılıklara karşı koyulmasını sağlayarak uluslar arası kamuoyunun dikkatlerini üzerlerinde toplamaya çalıştıkları ve bunun da ötesinde uluslar arası güçlerin müdahalesine kadar varacak bir süreci başlatma düşüncesinde oldukları değerlendirilmektedir.
Bölücü siyaset yapanlar, sivil toplum görüntüsü altında meclis gibi hareket eden kongre, İmralı, Kandil ve bölücülerin propagandasını yapan medya mensupları ve destekçileri ile değişik nedenlerle aynı paralelde hareket eden düşünce kuruluşları ve dernekler bu oluşuma hizmet etmektedirler. İtaatsizliği isyana kadar götürüp, ülkeyi bir kaosa sürüklemeye çalışmaktadırlar. Ülke içindeki tehdit, dışındakinden daha önemli hale gelmiştir. Devlet otoritesinin ülkenin tümünde tam olarak tesis edilmesi için, devletin enerjisinin dışarıdan çok, içeriye yöneltilmesinde fayda görülmektedir.