Sivil dikta nasıl sona erer?
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin Meclis’e girip yemin etmeme kararını açıklarken yaptığı konuşma, devletin üç erkinden birine duyulan güvensizliğin tezahürüdür. Kılıçdaroğlu, “Hiç kuşku yoktur ki başkanlığını Adalet Bakanı’nın yaptığı HSYK’nın atadığı kişilerin dağıttığı adalet, adalet değildir. Kararlarını hukukun evrensel ilkelerine ya da Anayasa’ya göre değil de iktidar mensuplarının çıkar ve isteklerine göre veren yargıçların görev yaptığı ülkede, demokrasiden söz edilemez” demekle yetinmedi, bir de “Her platformda, sivil diktaya gidişle ve bu gidişin asli sorumlusu olan iktidar partisi ile kararlılıkla mücadele edeceklerini” bildirdi.
***
“Sivil dikta”, yargı ayağı olmadan sürdürülemez. Bu konuda bütün muhalifler hemfikir olduğuna göre MHP’nin, Türkiye’de Anayasal düzen tıkır tıkır işliyormuş gibi AKP’nin yaptıklarını meşru kabul edercesine hiçbir eylem koymaması da önemlidir. MHP kendi söylemine uygun davranmıyor. Tıpkı Cumhurbaşkanlığı seçiminde, Meclis’e gireceğini ve Abdullah Gül’ün seçilebileceğini açıklaması gibi.. Nitekim, Kemal Kılıçdaroğlu da bu tutumu eleştirdi. CHP Genel Başkan Yardımcısı Süheyl Batum da “Dört senedir devam eden davada ‘delil toplayamadım’ diyecek ve bunun ceremesini de tutuklu kişiler çekecek. Böyle bir şey olabilir mi? İki yargıcın bilinçli, talimatlı vesayeti kalkacak, gelecekler yemin edecekler, biz de ondan sonra bütün işleri yapacağız” diye konuştu.. Bu konuşmalar, meselenin yargıdaki kadrolaşma olduğunu, artık bunun alenen tartışılacağını gösteriyor. BDP ise mevcut durumu, kendi ayrılıkçı hedefleri doğrultusunda kullanarak parti grubu toplantılarını Diyarbakır’da sürdüreceğini açıkladı.
***
Aslında, Türkiye’nin sivil diktaya doğru sürüklenmesinin sebeplerinden biri de parti içi diktatörlüklerdir. Milletvekilleri, önlerine ne gelirse gelsin, Hakan Şükür’ün veciz şekilde ifade ettiği gibi “Parti büyüklerimiz bilir” dediği için parti içi diktatörlüğe alışan liderler yetki aldıklarında demokrasiyi bir kenara bırakarak tam itaat istiyor. Böylece ülke siyasetinin çivisi de sökülüyor ve Türkiye kendi aleyhine kararlar alır bir duruma sürüklenebiliyor. Muhtar Şahanov, bir şiirinde Stalin dönemini hatırlatıyor ve “Kanımızı zehirliyordu / Herkes için geçerli olan kural: / ’Karnın tok ve rahat / Uyumak istiyorsan, / Gözlerini tamamen kapat, / Tüm yeteneklerinle, / Önderini göklere yücelt / Kalmayacak hiçbir derdin’ / Dalkavukluk yapıyordu herkes. / Ve bu yüzden diktatörlerin, / Manevi önderlere karşı alerjisi vardır. / Belki de bunun sonu yoktur”
diyordu.
***
8 Ekim 2002’de belirttiğimiz gibi “Türkiye’de çıkar grubu oluşturmuş insanların, sadece liderlerini değil, liderlerinin yaptıklarını da yücelttiğini, üstelik dalkavukluğun sadece Türkiye’deki liderlere değil, Avrupa ve Amerika’nın liderlerine de yöneldiğini tespit edersek, bu yüzden köleleşme anlamına gelen küreselleşme ve Avrupa Birliği edebiyatı ile millet iradesinin nasıl yok edildiğini, neden doğal bir servet üzerinde otururken halkın açlık tehlikesiyle karşı karşıya kaldığını da anlayabiliriz. Şahanov’un belirttiği gibi, ‘İktidarın bulunduğu yerde, / Kaçınılmaz tapmanın tehlikeli virüsü’ var’
Türkiye ne zaman mı düzelir?
İktidara tapınma ve dalkavukluk sona erdiği, tehlikeyi göze alabilen, gerçek aydınlar ortaya çıktığı zaman..”