"Sırbende"
Yazı hayatına başladığım günden bu yana en büyük fantezim "roman" yazmak olmuştur. İlkokul öğretmenim merhum Ali Kemal Gözü kara, kompozisyon ve hikaye denemelerimi yarışmalara gönderip teşvik etmişti beni. Mahmut Makal ve Fakir Baykurt ekolünün temsilcilerinden olmasına rağmen 6 çocuk babası olmanın sorumluluğu ile öğretmenliğinden vazgeçmeyerek profesyonel yazar olamamıştı. Olsun benim fikir babamdır. Işıklar içinde uyusun. Okumayı, yazmayı dahası "adam" olmayı ondan ve Kuleli'deki Tabur Komutanım Hasan Peker Günal'dan öğrendim... Öğrenmenin yaşı yok. Gazi Üniversitesi Güzel Sanatlar'da okuyan oğlumdan da çok şey öğreniyorum. Sitayiş ile bahsettiği Hoca'sının kitabını koyuverdi önüme. Günlük kitapevleri, sahafları dolaşma alışkanlığı olan biri olarak kitap kapağını görünce "al benisi yok" diye girdim sohbete... Erdem'im "bir göz at" deyince kıramadım. Gecenin ilk saatlerinden sabahın ilk ışıklarına kadar soluksuzca içtim sayfaları... İtiraf etmeliyim ki gıpta ettim. Evet; kıskanmadım... "Neden ben böylesine güzel bir roman yazamadım" diye hayıflandım. Meğerse Özlem Binel'in romanından önce bir de hikaye kitabı varmış... Tam da demlenmişken "Rüzgâr Dedim Sana" adlı hikaye kitabını önüme koymaz mı Erdem!... Aman Tanrım... "Sait Faik Abasıyanık'tan bu yana böylesine hikayeler okumadım" diye odasının kapısını çaldım oğlumun... "Gözyaşlarıma dokunan adam", "Bir varmış bir yokmuş" gibi hikayelerde kendimi buldum. Sait Faik'in "Semaver"ini çoğumuz unuttuk... Ne betimlemeler vardır onda. Ada vapuruna binip, tomurcuk kokulu çayı yudumlayarak Heybeli'ye yolculuğu yaşarız. Yüzümüze Marmara'nın rüzgârı değer ya hani... Cidden böyle hikayeler okumayalı hayli zaman olmuş. "Bir tutam ay ışığı koyuyor avuçlarıma" diyor Binel... Öyle bir hastahane sahnesi var ki... Öldürmeye kıyamıyor en sevdiklerini "Ya giderse rüzgârım? Nereye ulanır benim aklım?" diye soruyor... "Şarkıların O'nu çağırmadığı akşam"ı şikayet ediyor... "Sesinde kayboluş"un resmini çiziyor... "Bir tutam saç"ı yazıyor. Alyans ile dolma kalem arasında kurduğu bağ ile "yazılı ve sözlü verilmiş bütün sözlerini iade ettiği"ni beyan ediyor. "Kirlenmiş bir yarına yatan" Özlem Binel'in hikaye kitabı da kadersiz. Nobel Yayınları tıp kitabı yayınlar... İlkini 4 yıl önce basmış. Dağıtım ve tanıtım sıkıntısı yüzünden hakkı ne yazık ki teslim edilmemiş. Erdem'im olmasa okuyamazdım... "Isırgan otu değmiş gibi" deyimini çoktan unutmuştum. "Camlar kırılıyordu her gece kalbimin odacıklarında" tanımı ile tanışamayacaktım. "Dirimle ölüm ne kadar yakınmış birbirine" deyimini hangi yazar tasvir edebilir ki... "Neden babalar erken ölür de; çocuklar ardından bakakalır? Büyürken kirlendiklerini görmemek için mi?" cümlesini sahi kaç hikayeci-romancı kurabilir? "Ertelenmiş bir acıyı en koyusundan yaşıyordur bu kadın"ı kim besteleyebilir?
Öğrencilerine "yaratıcı yazarlık" yanında; insan ilişkilerini öğretmeyi ilke edinen Özlem Binel çoğu yazar gibi talihsiz... Eşe, dosta, yazarlığa hevesli delikanlılara hediye etmek için hikaye kitabını bulamadım. Önemseyip, takdir ettiğim "İnkılap Yayınevi"nden çıkan muhteşem romanı "Sırbende"yi bile her yerde bulamıyoruz. Geçtiğimiz gün Halk TV'de bahsetmiştim. Sağolsun okuyucularımız aramış. Çoğu da bulamamış. Kitap; koklanır, evirilir çevirilir... Okuyucunun içine sinince satın alınır ve okunur... Bir itiraf daha... 19 yıldır roman çalışması içinde olan bir yazar olarak romanda Kemal Tahir'in "Roman Notları"nı okuyunca bütün kurgularımı değiştirmek zorunda kaldım... "Sırbende"yi okuyunca "Devlet Ana"ya, "Yol Ayrımı"na döndüm...
Kimse kusura bakmasın; bedavadan roman okunmasına karşıyım. Hadi gidin "Sırbende"yi edinin. Taassupları yıkın. Tasavvufu dibine kadar yaşarken; dinin ve din adamının aslında kim olduğunu anlayın!
Ve de bu arada TV'lerin senaristlerine, yapımcılarına sesleneyim. Bırakın şu tarihin televolesini... Din, tasavvuf, tarih, insan ilişkileri ve de aşk... Bu romanda hepsi var...