Şimdi de emekliye tuzak
"Kredi kartı, süt vermeyen ineği sağma yöntemidir". Bu sözü 1990'da duayen olarak nitelendirilen bir bankacı söylemişti.
Bu sözü söylediğinde daha henüz toplumun yüzde 5'inde bile kredi kartı yoktu.
Bankalar yoldan geçen herkese kredi kartı vermiyorlardı.
Marketlerde, vapur iskelelerinde ve hatta cami önlerinde bile kredi kartı vermeye çalışan bankacılar yoktu.
Aradan 27 yıl geçti. Türkiye'de çok şey değişti. Bankalar da değişti, vatandaş da değişti.
Şu anda Türkiye genelinde kullanılan kredi kartı sayısı 61 milyon 300 bine ulaştı. Bu rakam bizi Avrupa şampiyonu yapıyor. Bu şampiyonluğun yanında bir başka şampiyonluk daha var. O da kredi kartı borcunu ödeyemeyenlerin sayısı yılın ilk 9 ayında 912 bin kişi arttı. Toplam sayı ise 3 milyonu geçti.
Bir ülke düşünün lütfen, 3 milyon kişi kredi kartı borcunu ödeyemiyor.
Bunların içerisinde tüketici, konut ve benzeri kredilerini ödeyemeyenler yok. Onları da ilave ettiğinizde ortaya ürkütücü bir tablo çıkıyor.
Bankalar sürekli olarak tahsil edemediği alacaklarını, yüzde 10-15 gibi komik bir rakama varlık şirketlerine satıyor. Aradaki farkı ise vergiden zarar diye düşüyor. Varlık şirketi de artık Allah ne verdiyse diye başlıyor baskıya, tehdide ve tahsilata.
Bir ülke böyle borç batağına battı.
Hani yaşlıların, dahası hayat gurmesi insanların zaman zaman söylediği bir söz var ya, "bunlar daha iyi günlerimiz" işte aynen öyle.
Bunlar daha iyi günlerimiz.
Devlet. Varlık Fonu vasıtasıyla Çin'den 5 milyar dolar borç bulmak için yollara düştü. Bir dönem IMF'ye borcumuzu bitirdik diyen hükümet, şimdi Avrupa'dan borç bulamayınca Çin'e kadar gidiyor. Özel sektör zaten borç batağında. Hem döviz hem Türk Lirası borcu. Döviz borcu olan her gece kâbus görüyor. Dolardaki bir kuruşluk artış psikolojisini bozuyor.
Emeklinin maaşı garanti!..
Eskiden memura ve maaşlı/bordrolu çalışana bankalar anında kredi verirdi. Hatta esnaf bile kefil olarak memur isterdi. Şimdi memur ve maaş bordrolu kişiler bankalar için pek makbul müşteri değil. Çünkü garanti gördüğü memur bir gecede KHK ile işten atıldığı için bankalar tarafından pek tercih edilmiyor.
Maaşlı özel sektör çalışanları ise tam risk. Her an iş yeri batabilir.
Geriye kalıyor sonsuza kadar garantili bir kesim.
O da ömür boyu maaşı garanti olan emekli.
Bankalar şimdi emekli peşinde. Geçen hafta bir iş için SGK'ya gittim. Daha adımımı attığım anda genç şık giyimli bir hanım beni karşıladı.
"Emekli mi olacaksınız?"
Allah Allah, SGK ne kadar da değişmiş diye düşündüm. Hayır, yanıtı verdim ve binada ilerlerken bir kez daha bir bayan tarafından önüm kesildi. Elinde dosyalarla "emekli mi olacaksınız" sorusuna muhatap oldum. Sonra öğrendim ki bunlar bankacılar, ve emekli olmaya gelen kişilerin maaşlarını kendilerine almaya çalışıyorlar.
Sokaklar, cami önleri, kahvehaneler ve dernekler bitti, bankalar şimdi emeklinin ilk doğduğu yer olan SGK binasına kamp kurdular. SGK binasında 7-8 bankacı yeni emekli olacak kişilerin maaşlarını kendi bankalarından alması için çaba harcıyor. Bankacı değil sanırsınız ki, tencere tava satıcısı. Gerçi onlar bile bu şekilde pazarlamayı bıraktılar. İnternetten e-ticaret yapıyorlar.
Peki, bankalar neden emekliye bu kadar önem veriyorlar?
375 lirayı verip tuzağa düşürmek için. 3 yıl boyunca emekliye ne satarsa artık. 375 lira karşılığında kredi kartı, kredili mevduat hesabı ve daha niceleri. Zaten banka bu verdiği promosyonu 3 yılda kart ve benzeri ücretler altında geri alıyor. Bir de seni ikna edip şöyle 10 bin liralık ihtiyaç kredisi kullandırdı mı tamam!
Hayat, DASK, konut ve cüzdan sigortası çaktı mı, senin etinden de kemiğinden de faydalanıyor. Bu arada emekliye işsizlik sigortası yapan banka bile var. Hatta vicdan sahibi bir banka genel müdürü personeline mail atarak, "emekliye işsizlik sigortası yapmayın" diye uyarmış.
Sonuç olarak; 1990 yılında o duayen bankacının sözleri aklıma geldi.
Kredi kartı ve süt vermeyen inekten süt alma yöntemi...