Şiiri çok düşünmek ve şiirle genç kalmak...
1992 yılında Bakû'da tanıştığım Azerbaycan'ın ünlü şairlerinden Nebi Hezri, "Men yuhuda (rüyada) bile şiir düşünürem" demişti.
Şairseniz şiiri çok düşüneceksiniz, "Yuhuda bile şiir düşünmek" abartı sayılabilir, ne ki, şiiri çok düşüneceksiniz ki şiir sizi seve, esin perisi sizi sık sık ziyarete gele, gelince armağanlar getire...
Şiir için çok düşünmek de tek başına yeterli değil elbette, yazdıklarınızın en acımasız eleştirmeni siz olacaksınız, kolay beğenmeyeceksiniz, yazdıklarınıza asla tamam demeyip üzerinde çok oynayacaksınız, içinize sinmezse yırtacaksınız onca emeğinizi.
Çile midir bu süreç? Hayır değil. Bu hoş ve kutsal uğraş, genç tutar insanı, çünkü şiir hep gençtir, Cenap Şahabettin öyle diyor: "Şiir daima gençtir; ruhunuzda onun hayatını duyduğunuz müddetçe ihtiyarlamadığınıza hükmedersiniz."
Biz bunları yaşamakta olan Tanrı'nın bahtiyar kullarında biriyiz. Şiir düşünüyoruz, yazıyoruz, yazdıklarımızla çok oynuyoruz ve bunların bir gençlik iksiri olduğuna da inanıyoruz.
Bu köşede arada bir de olsa, son yazdığımız şiirleri ilk sizlerin beğenisine sunuyoruz. Bugün de öyle yapacağız.
"Neyimdin? Neyimsin?" sorularını sormayanın sevgisi de yoktur, yüreği de. Biz sormuşuz, işte böyle sormuşuz:
"Dem'imdin andıkça yandığım/Em'imdin aldıkça bağımlandığım/Cem'imdin ikiye iki samah döndüğüm/Şimdi nemimsin gözlerimde/Yemimsin ana bileşeni gam/Gemimsin açık denizlerden bıkkın/İçimin düşünceler hanesine koyduğum mim'imsin/Hem'imsin seçeneklerimde hep ikilemimsin/Ve özlemimsin/Kuşatmasında olmaktan yakınmadığım"
Bütünlenmek, bürümek, sevdiği ile elbette... Özlemlerin en kutsalıdır bu özlem, buna da bir dörtlük demişiz:
"Karlarımı kürüsen ne olur/Bana doğru yürüsen ne olur/Senin kadar eksiğimdir her dem/Bütünlesen bürüsen ne olur"
Bir dörtlüğümüz daha var, destan aşkların yıkıntısı önünde demişiz:
"Terk edilenin bakıntısıdır o/Girintilerin çıkıntısıdır o/O bir okuntudur kadimden beri/Destan aşkların yıkıntısıdır o"
Rüya ile güya arasında bir bağ olabileceği hiç aklınıza gelmiş midir? Gelmiştir bizim... Öyküsünü şiirle demişizdir:
"Derdi ki sabahları anneannem/Bu gece bir rüya gördüm/Güya.../Güya yani sözde çekincesiyle/
Anlatırdı rüyasının ayrıntısını
Rüya ile güya/Birbirine can katan uyak/Güya rüyanın saklandığı koyak/Orda daha güvenli
Ben o gün bugündür/Rüya ile güya'yı hiç ayırmadım/Güyasız rüya anlatanlara da kulak asmadım"
Sürüngenlikten tezkere alan insan kılıklıları ben çok gördüm... Üç dizede özetledim gördüğümü:
"Derisinden sıyrıldı bir yılan, yenilendi/Yılanından sıyrıldı bir deri/sürüngenlikten tezkeresi"
Var mıdır şu yeryüzünde yar yüzü gibisi:
"Kara geceleri seyirlik eyler/Sarı ışık yakışık/Gökyüzünde ay ve yıldız olarak/Yeryüzünde yar yüzü"
Bülent Ecevit, "Pülümür'ün Yaşsız Kadını" adlı şiirinde "Bir giz gibi güldü" der, biz de çok beğendiğimiz bu "giz gibi gülme" imgesi üstüne şiir kuralım istedik ve bunu horyatla yapmak daha hoş olur diye düşündük:
"Gülseniz olur
Gözle gülseniz olur
Açık gülsen söz olur
Giz giz gülsen iz olur"
Üç dize ile de cinaslı şiir denir, horyat olması şart değil ki... Böyle bir şiirle nokta koyalım yazımıza:
"Korun onun kor'undan/ Korkağından/Korkağın kork ağından"