Sıcak paranın sömürü düzeni
Ekonomide kısa vadeli sermaye hareketleri olarak tarif edilen, günlük dilde; sıcak para, spekülatif para denilen kısa vadeli sermaye, hızlı hareket etmesi nedeniyle, küreselleşme sürecinde, özellikle gelişmekte olan ülkelerde aşırı kırılganlığa yol açarak, istikrarı en fazla bozan sermaye çeşidi oldu.Gelişmekte olan ülkeler için doğrudan yabancı yatırım sermaye girişi, yatırımların hızlanması için ilave bir imkan sağlar. Gel gör ki giren sermaye spekülatif ve kısa vadeli sermaye, kırılganlığı artırıyor. Ülke riskini artırıyor. Bu defa ciddi yatırım yapacak yabancı sermaye gelmiyor.
Sıcak para girişi ile gelişmekte olan ülkelerde portföy yatırımları artmıştır. Bankalara verilen kısa vadeli krediler büyümüştür. Para bolluğu faizlerin düşmesine yol açmıştır. Sıcak paranın cari açıktan daha fazla olması, kur baskısı yaratmış ve milli paralar değerlenmiştir. Milli paranın değerlenmesi, ülkenin rekabet gücünü düşürmüş ve bu nedenle cari işlemler açığı artmıştır. Dış borçlar büyümüş ve vadeleri kısalmıştır. Çin gibi bazı ülkeler, kurları kontrol ettiği için, bu ülkeler sıcak para tuzağına düşmemiş ve milli para değerlenmemiştir.
Ayrıca para bolluğu, gelişmekte olan ülkelerde tüketim patlaması yaratmış. Tasarruf oranları düşmüştür. 2008 krizine kadar ekonomik büyüme hızlanmıştır.
Yabancı kaynaklı sıcak para hareketleri şöyle sınıflandırılır:
1) Yabancıların hisse senedi ve kısa vadeli borç senedi (Devlet iç borçlanma senetleri dahil ) alımına yönelik portföy işlemleri,
2) Bankalara ve diğer sektörlere açılan ve ticari olmayan kısa vadeli krediler,
3) Yabancıların mevduat işlemleri.
Türkiye’ye yukarıdaki tarife göre giren sıcak para stoku 2001 yılında 25 milyar dolar iken, 2011 yılında 109 milyar dolara yükseldi. 2012’de ise 178 milyar dolara yükseldi. Sıcak para stokunun çok hızlı artmasına rağmen, 2012’de büyüme oranı tersine çok düşük, yüzde 2.2 oldu .
Sıcak para ve spekülatif sermayenin bundan sonra büyümeye negatif katkısı olacaktır. Zira hükümet ve bankalar yurt içinde ve yurt dışında ihraç ettikleri bono ve tahviller için faiz ödüyor. Bu faizler her durumda yurt dışına çıkmış oluyor. Kamu altyapı yatırımlarını ve bankaları satın alan yabancı sermaye de işletme kârlarını dışarıya götürüyor. Geçen yıl bu yolla dışarıya yaklaşık 6-7 milyar dolarlık kâr transferi yapıldı. Ayrıca Türkiye’nin 350 milyar dolara ulaşan dış borcu için de faiz çıkışı oluyor. Çıkan faiz de yaklaşık 10-15 milyar dolar olarak tahmin ediliyor. Faiz ve kâr olarak kaynak çıkışı, Gayri Safi Yurt İçi Hasıla’da (GSYH) büyümeyi olumsuz etkiliyor.
Öte yandan Türkiye’nin dış borç toplamı 350 milyar dolara ulaştı. Borç yiyen kesesinden yer. Herhalde dış borçlarda artış sonsuza kadar gitmez. Bir yerde borçlanma süreci de duracaktır. Kaldı ki dünyada para genişlemesinin durması gündemdedir. ABD bu politikasını ilan etmiştir. Yani dünyada para bolluğu bitmektedir. Türkiye net dış borç ödeyen ülke konumuna gelince hem dövize ihtiyaç artacak, hem de yurt dışına daha fazla kaynak çıkışı olacaktır.
Kaynak girişi milli geliri artırır. Kaynak çıkışı Milli geliri düşürür. Bunun içindir ki faiz ve kâr transferi ile net dış borç anapara ödemesi toplamının GSYH’ya oranı eğer büyüme oranından daha yüksek ise fakirleşme ortaya çıkacaktır.
Bu matematiksel bir sonuçtur. Hükümet bu sonucu halı altına süpürüyor. Hiç bir önlem almıyor. Yaptığı 2013 için beklenen yüzde 3 büyüme oranını başarı gibi göstermektir. Oysa ki yüzde 3 büyüme oranı ile Türkiye dış borçlarını çeviremez.