Şeyleşme ve ağrıyan vicdan!
Son zamanlarda suç oranlarında ve türünde büyük bir artış gözlenmektedir. Medyaya düşen haberlere bakınca ekonomik suçların zirve yaptığı görülüyor. Önceki yıllarda 15-20 bin olan hırsızlık dosyaları 100 binleri aşmış. 25-30 bin civarındaki karşılıksız çek suçları dörde beşe katlanmış olduğu görülmektedir. Yargıtay'ın kararını bekleyen hırsızlık, gasp ve sahtecilik dosyalarının haddi hesabı yoktur.
Diğer taraftan, insan canına kıymanın bu kadar ucuzladığı bir dönemi belki de insanlık tarihi ilk kez yaşıyor. İki kişiyi öldürüp, iki kişiyi ağır yaralayan adam "Çok ses çıkarıyorlardı. Uyardım, tepki gösterince vurdum. Oldu bir kere" diyor. Bir başkası "Çık dedim, çıkmadı ben de öldürdüm" diyor. Sebepsiz katillik, anne, evlat ya da eş cinayetlerindeki artış aslında toplumsal psikolojinin yapısal bozukluğunun yansımasıdır.
Tecavüz, taciz, şiddet suçları kadın, çocuk yaşlı sınırı tanımıyor. Sokak hayvanlarına kötü muamele, işkence, öldürme, cinsel taciz olaylarında büyük bir artış var. Gelecek nesiller için bu durum akıl ve ruh sağlığı bozuk insanlardan oluşan bir toplum haline gelmek anlamını taşımaktadır.
"Şeyleşme!"
Yaşananlar günümüz insanının artan bir ivmeyle önce kendisine sonra da insanlığa yabancılaştığını göstermektedir. Yaşananlar gerçekte doğal, ekonomik ve siyasal düzenin yabancılaşmasının insan üzerindeki izdüşümüdür.
Bu durum aynı zamanda günümüz insanının akıl ile gönül arasındaki bağının ne kadar pamuk ipliğiyle birbirine bağlı olduğunu da göstermektedir. Bu ciddi bir travmadır. İnsan eylemlerini denetleyen akıl ve vicdanın çok kolay bir biçimde devreden çıkabilmesi insanlık için en büyük tehdittir.
Bu duruma maddi dünyadaki her gelişmenin öznel dünyada bir erdemi eksiltmesi neden olmuştur. İnsanlar arasındaki ilişkiler, giderek daha çok paranın parayla, cıvatanın başka bir cıvatayla, eşyanın bir başka eşyayla ilişkisiyle karıştırılır olmuştur. Buna "Şeyleşme" diyenler de vardır.
Yoksullukla boğaz boğaza mücadele verilen bir dünyada şu haber "şeyleşme"nin ve vicdanın materyalistleşmesinin boyutunu göstermesi bakımından ilginçtir. Haber şöyle; "Çok zengindi. Hatta o kadar çok zengindi ki bundan iki ay önce som altından tuvalet yaptırdı. Ancak 'altın tuvaletli iş adamı' aniden fenalaşarak öldü".
Bu zat, yaptırdığı altın tuvaletinin değil ama insanlığın içini fena halde kirleterek şeyleşip gitmiştir. Bu bağlamda var oluşun bir çeşit yabancılaşma olduğu söylenebilir. Ancak günümüz insanını çepeçevre kuşatan şartlar onu daha çok cinayete, intihara açık hale getirmiştir. Bu duruma tümüyle insan elinden çıkma bir mekânda, sanal dünyasına kapanan insanın manevi ve moral değerlerden uzaklaşması neden olmuştur.
İnsanlığın vicdanı ağrımaktadır!
Sonuçta olgular duygusuz, sevgisiz, acımasız, insafsız ve samimiyetsiz bir insan türünü ortaya çıkartmıştır.
Bu, annesinin yoksullar evinde öldüğü kendisine söylendiğinde bunu "İyi. Patrondan beş gün izin istemek için iyi bir gerekçe" olarak değerlendiren insandır.
Güdü ve dürtülerinin emrindeki yabancılaşmış insan, sebepsiz yere cinayet işleyebilmektedir. Canice doğradığı masum insanları parçalara ayırarak her bir parçayı bir başka mekana atabilmektedir.
Materyalist ilişkiler insanlığı ciddi bir biçimde rayından çıkarmıştır. Kitle iletişim araçları zevk pazarlayan makinelere dönüşmüştür.
Güç insanlığın ölçüsü haline gelmiştir. Manevi ve insani değerler ise aşağılanır haldedir. Moralin medeniyeti değil, paranın medeniyeti çağa damgasını vurmuştur.
Küreye hâkim kozmokratlara itiraz, karşı koyma ve protesto önlenerek barış sağlanamaz. Hapishanelerin sayısı artırılarak, cezalar ağırlaştırılarak, emniyet güçlendirilerek toplumsal güvenliğin sağlanamayacağı artık anlaşılmalıdır.
Sokaklarda yürüyen ayakların istikametini daha çok uyuşturucu ve zevk aygıtları tayin etmektedir.
İnsanlığın vicdanı ağrımaktadır. Ahlak ölmüştür, ahlak!
Toplumsal tedaviye oradan başlamak gerekir.