Seni kimler yönetiyor Türkiye?
Abartı, kutsamak, övgü ne denli aldatıcı ise yergi, lanetlemek ve yüceltmek de o denli yanıltıcıdır.
Marifetin iltifata tabi olduğu doğrudur.
Ancak habbeyi kubbe yapmak, doğal meziyetleri dini kavramlarla sunmak da tehlikelidir.
Abartı şaşırtır, çok abartı çok daha fazla şaşırtır.
Adam profesör yani ilmi kariyeri var. Aynı zamanda bir Üniversite'nin Rektörüdür. Kendisini o makama atayan Sayın Cumhurbaşkanı için şöyle diyor, ona "itaat etmek farz-ı ayn'dır. Karşı gelmek de harpten kaçmak manasına gelir, haramdır. Biz itaat ediyoruz" diyorsa sözün bittiği yerdeyiz demektir.
Bir bilim adamı kendisini bulunduğu göreve atayan makamı bu tür ifadelerle kutsarsa sıradan vatandaşa ne diyeceksiniz?
Her alanda soğukkanlılığı ve sağduyuyu kaybetmek tehlikelidir.
İnsanlarla ilgili yapılan değerlendirmelerde ihtiyat her zaman iyidir.
Övgü ya da sövgü, ifrat ya da tefrit kaçınılması gereken tutumlardır.
Tabandakini tepmek tavandakine tapmak bilim adamlarının değil zayıf ve sefil insanların yapacağı bir iştir.
Nitekim YÖK bu konuda 'söz ve fiillerinin ölçülü, makul, ilmi çerçevede ve toplumun hassasiyetlerini gözetir şekilde olmasına azami dikkat gösterilmelidir' şeklinde açıklama yapmak zorunda kalmıştır.
Sonunda bu değerlendirmeyi yapan rektör de görevinden ayrılmak zorunda kalmıştır.
Atatürk'e saldırmak!
Adı lazım değil bir Üniversite'nin Sağlık Kültür Spor Daire Başkanlığını yapan zatın, Atatürk'e, sosyal medya hesaplarından hakaret ve küfürler yağdırdığı medyaya düştü.
Bu durumun duyulmasından sonra da Üniversite rektörlüğü tarafından bu zatın görevden uzaklaştırıldığı açıklandı.
Türkçe'de "Eceli gelen..." kelimeleriyle başlayan bir deyim var. Bu deyimi atalar tam da bu tür zatlar için söylemiş!
Her zaman seksen milyonluk bir ülkede gaflet, dalalet ve hiyanet içinde olanlar bulunacaktır. Varlıklarını borçlu oldukları Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusuna dil uzatanlar da çıkacaktır.
Zira düşmana sığınan, düşmanla işbirliği yapan, ihaneti meslek edinen sayısız haine bu ülkede rastlanmıştır.
Bağımsızlığını, egemenliğini, şerefini, namusunu daha da ötesi vatanını kurtaran iradeye saldırmak akıl sağlığı yerinde olanların yapacağı bir iş değildir!
Her türlü insani ve ahlaki dengeyi kaybetmiş bu tür insanlar, nasıl oluyorda Atatürk'ün kurduğu ülkenin kurumlarında yönetici oluyor?
Cevabı verilmesi gereken soru budur!
Bunların sayısı sanıldığı kadar az da değildir.
Bir büyükelçi faciası!
Hanımefendi Türkiye Cumhuriyeti'nin Uganda Büyükelçisi'dir. Uganda Büyükelçiliği'nde verdiği 29 Ekim resepsiyonuna hanımefendi Yunan mitolojik tanrılarının kıyafetiyle katılıyor.
Büyükelç, Yunan mitolojisinde uğruna Truva Savaşı çıkan Helen'e, başkatibin baştanrı Zeus'a benzeyen kıyafetler içinde resepsiyona katılıyor. Resepsiyona katılan Ugandalılar bile bu duruma şaşırmış ve hayretler içinde büyükelçiye bakıyor.
Amman doğumlu, ABD'de çokça bulunmuş bu büyükelçi muhtemelen mehter takımının giydiği kıyafetlerden, Alpaslan'ın Malazgirt'te giydiği kıyamet gömleğinden haberi yoktur. Kıyafeti ve medeniyeti Helen'den Zeus'tan ibaret görüyor.
Bir büyükelçinin Türkiye'nin millî gününde başka ülkelerin simgeleriyle arzı endam etmesi ilginç ötesidir.
Kıyafette Helen'e benzeyenler icraatta da muhtemelen kıyafetini giydikleri kültüre uygun davranırlar.
Bu tam anlamıyla bir büyükelçilik faciasıdır. Türkiye'yi dışarıda kimlerin temsil ettiğinin de kanıtıdır.
Bu tür kişilerin sanıldığı gibi yalnız kıyafetlerinin değil zihniyetlerinin Türkiye'ye yabancı olduğu açıktır.
Bu zihniyetle mi büyükelçi hazretleri ülkenin çıkarlarını koruyacak.
Üniversitenin başına her türlü ölçüyü kaçırmış bir rektör gelebiliyor.
Bir başka üniversitenin Sağlık Kültür Spor Daire Başkanlığında sağlıksız, kültürsüz, küfürbaz bir adam olabiliyor.
Ülkeyi dışarıda temsil eden bir büyükelçi Yunan kültürüne ait kıyafetlerle sözüm ona Türkiye'yi orada temsil edebiliyor.
Seni kimler temsil ediyor Türkiye!