Seçim değil geleceği kazanmak!
Bir milletvekili "Şeyin trene baktığı gibi bakıyorlar" diyor.
Bir Bakan, konuştuğu mitingde rakip siyasi partileri ya da kendisine itiraz edenleri hedef alarak "Bu adilere sandıkta cevabı verecek misiniz?" diye kendilerini dinleyen partililerine soruyor!
Bir genel başkan, bir başka partinin genel başkanına "Güya hanımefendi" diyor.
Bir eski TBMM Başkanı'na "Be ahmak! Neyin intikamı, bunların beyni sulanmış" diye bir değerlendirme yaptı.
Muhalefetin kurduğu ittifaka üzerine basa basa "bunlar zillet" ittifakı diye hakaret ediliyor!
Muhalefet için zaman zaman zilletle birlikte bol miktarda illet kavramı da kullanılıyor.
Allah aşkına bu sözlerin neresi siyasetle ilgilidir?
Türkiye siyaseti, hiç bir dönemde bu seçimlerde olduğu kadar etik, estetik, edep ihlali yapmadı.
Tehdit, şantaj, hakaret ile yerlerde sürünen bir siyaset kampanyasının kime ne yararı olabilir.
Sahi 31 Mart'ta Türkiye seçim mi yaptı yoksa savaş mı?
Sanki birileri insanları siyasetten soğutmak, nefret ettirmek ve uzaklaştırmak için özel bir gayret gösteriyor.
Seçim kampanyasında kullanılan bir kaç söylem.
'Kaçacak deliği yok... onun hesabı ağır olacak',
'CHP, sözde İYİ, particik Saadet ve HDP ile dörtlü çete oldular teröristlerle işbirliği yapıyorlar.'
"Bunlar milletin önüne geldiği zaman burada çok ciddi bir bedeli kendisi ödeyeceği gibi... Ankaralı hemşerilerimize de ödetme durumuna düşüyor."
Muhalefet partilerinin genel başkanlarına üstü kapalı "cezaevine atarız" tehdidinde bulunarak, gazetecilere "patlatırlar enseni" söylemleriyle korkutarak her şey yapılır ama siyaset yapılamaz!
Bu sözler siyasetin değil tehditin dilidir!
Kim kime ve neye hizmet ediyor?
Rutin bir yerel seçimi Türkiye'nin var olması ya da yok olması sorunu olarak pazarlamak siyaset midir?
Allah aşkına "Millet İttifakı"nı "Kandil'den, Fetö'den emir alıyorlar" diye suçlamak kime ve neye hizmet eder?
Bu sözler terör örgütünün çok güçlü olduğunu, Türkiye'deki muhalefete emir vererek yönetecek kadar toplumsal karşılığı olduğunu anlatmıyor mu?
Rakiplerinin alayını "bölücü" ilan etmek terörle ya da bölücülükle mücadele midir? Yoksa terörün ekmeğine yağ sürmek midir?
Caminin duvarını siyasi propaganda platformu olarak kullanmak, caminin içinde siyasi konuşma yapmak hangi kitap da yazıyor?
Dahası muhalefetin alayını hain, bölücü ya da terörist ilan etmekle kime ve neye hizmet edildiği sanılıyor?
Bu toptancılık ve indirgemecilik hangi aklın eseridir?
Biz ve onlar, vatan sever ve vatan hainleri, ezan dostları ve ezan düşmanları söylemleri kutuplaştırma, kamplaştırma, karşıtlaştırma, ötekileştirme değilse nedir?
Bir milletin fertlerini birbirlerine karşı konumlandırma ya da cepheleştirmenin Türkiye'nin düşmanlarından başka kimin işine yarar?
Siyaset, zillet/illet/rezalet üzerine bina edilebilir mi?
Kısacası siyasetin seviyesi 31 Mart seçimlerinde olduğu kadar hiç bir seçim döneminde bu kadar aşağılara düşmedi.
Bugünün bıyığını balta kesmeyen siyasetçilerine soralım: Siz kardeşim rahmetli Demirel'i hiç dinlemediniz mi?
Türkiye'nin en zor günlerinde Demirel'in söylediği sözler siyasetin bir felsefesi olması halinde kalıcılığının da olduğunu göstermektedir.
Şu sözler Demirel'e aittir:
- Yollar yürümekle aşınmaz!
- İşiniz vardı da biz mi aldık?
- Demokrasilerde çare tükenmez!
- Dün dündür, bugün bugündür!
- Gap'ı kimseye gaptırmam.
- Ege bir Yunan Gölü değildir. Ege bir Türk Gölü değildir. Binaenaleyh, Ege bir göl değildir.
- Su mu değerlidir yoksa petrol mü? Tabi ki su değerlidir. Çünkü petrol içilmez ama su içilir.
Bu sözler hem kalıcı olmuştur hem de siyasi literatüre girmiştir. Günümüz siyasilerinin söylediği ve akılda kalan herhangi bir sözü bilmem hatırlayan var mı?
Asıl olan seçimi değil geleceği kazanmaktır!