Savcıyı her gün öldürmek!
Rejimin adı ne olursa olsun her ülkede bir yöneten bir de yönetilen vardır. Yönetilenlerin arasından suç işleyenler çıktığı gibi yönetenler içinden de suç işleyenler çıkar.
Suç işleyenlerin yöneten yahut yönetilen olduğuna bakılmaksızın hukukun devreye girdiği ve halkın bu hukuk hakkında en ufak şüphesinin bulunmadığı ülkeler gerçek demokrasi ile yönetilen bir ülkedir.
Suç işleyenin siyasi kimliğine bakılarak hukukun devreye girdiği bir ülke, adı demokratik ülke olsa bile aslında demokratik bir ülke değildir. Meselâ siz Melih Gökçek’e yumurta atan öğrencileri 8’er yıl hapis istemiyle mahkemeye sevk eder, ana muhalefet lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun kafasına fırlatılan maden suyu şişesi için soruşturma bile açmazsanız, hukuk ve tabii demokrasi de bu devreden çıkmış demektir. Ve siz şehit cenazelerinden uzak durduğunuz hatta şehit cenazelerine katılanları “kandan beslenmekle” suçladığınız halde DHKP-C’li teröristlerin katlettiği rahmetli Cumhuriyet Savcısı Mehmet Selim Kiraz’ın cenazesine katılmayan muhalefeti “terörü desteklemekle” itham ederseniz, şehit cenazesinden bile oy devşirme hesabı yapan bir zihniyet olduğunuzu itiraf etmiş olursunuz. Üstelik bu muhalefet katilleri en ağır kelimelerle suçladığı ortada iken, bunu yaparsanız çok ayıp etmiş olursunuz ki siz de zaten böyle yaptınız... DHKP-C terör örgütü de, PKK terör örgütü değil mi? DHKP-C’nin sembolleri terör propagandası oluyor da, PKK’nın sembolleri terör propagandası olmuyor mu? Oluyorsa Diyarbakır Meydan’ında ve Türkiye’nin her yerinde polisin gözetimi altında o semboller nasıl durabiliyor?
Ülkeyi her türlü provokasyona açık hale getirdiniz. Sınırları kevgir haline çevirdiniz. Önümüzdeki günlerin Türkiye sokakları, güvenlik güçlerinin ağır silahlarla saldırıya uğrayacağı, PKK terör örgütü tarafından kurtarılmış bölgeler oluşturulacağı günler iken, terörü kınayan muhalefete teşekkür etmek, gelin terörün her türlüsü ile ülke için hep böyle yan yana duralım demek varken, neden canını koruyamadığınız savcının üzerinden saflarınızı sıklaştırmaya çalışıyor, ülkeyi AKP’liler ve diğerleri olarak tam orta yerinden PKK’nın ekmeğine yağ sürer gibi çat diye bölüyorsunuz?
Tamam, her hukuksuzluğunuzu desteklemeyen, vıcık vıcık yağ yakmayan gazetecileri patronlarına telefon açarak işten attırıyor, yaptığınız yanlışları dile getiren gazete yazar ve muhabirlerini uçaklarınıza, toplantılarınıza sokmuyorsunuz. “Çanak soru sormaz da, rezil oluruz” korkusu size bunu yaptırıyor, anladık da...
Siz bir gazeteciyi hangi hak ve hangi yetki ile şehit savcının cenazesine sokmuyorsunuz?
Cami Allah’ın evi, yeryüzü Allah’ın mescidi değil mi?
İki dudağınızı Anayasa’dan, hukuktan, gazetecilik meslek ve ilkelerinden, demokrasiden, halkın haber alma hakkının vazgeçilmezliğinden ve hemen her şeyden nasıl üstün görebiliyorsunuz?
Kur’an’la “Bakara-makara” diyenler itibar görüyor da, adliye binasında, görevinin başındaki savcısını koruyamayanlar için “Nerede hata yaptınız, dönüp kendinize bir bakın” diyenler neden “hain” damgası yiyor?
Bu yaptığınız savcıyı yani hukuku, her gün öldürmek değildir de nedir?
Nereye gittiğinizin ne yaptığınızın farkında mısınız?