Şaşırmayın, tarih nankörlüklerle dolu

31 Temmuz 1920 günü, Afyonkarahisar Kolordu Dairesi'nde Mustafa Kemal, subaylara bir konuşma yapar. Ne demişti Atatürk konuşmasında:

"Milletimiz, ordusundan yoksun bırakılma girişimi ile karşı karşıyadır. Orduyu imha etmek için mutlaka subayını mahvetmek, aşağılamak lazımdır. Komutanlarımıza ve subaylarımıza tecavüz ve taarruza başladılar. Askerlik izzeti nefsini yok etmeye gayret ettiler. Millet, bağımsızlığının korunmasını ordudan, ordunun ruhunu oluşturan subaylardan ister. İşte, subayların yüce olan vazifesi budur. Milletin bağımsızlığı ihlal edilirse, bunun vebali subaylara ait olacaktır. Subaylar, fedakârlar sınıflarının en önünde bulunmak zorundadırlar; çünkü düşmanlarımız herkesten önce onları öldürürler, onları aşağılarlar ve hor görürler. Yaşamında bir an olsun bile subaylık yapmış, subaylık onurunu ve öz saygısını hissetmiş, ölümü küçümsemiş bir insan yaşadığı sürece, düşmanın tasarladığı ve uygun gördüğü davranışlara katlanamaz. Onun yaşamak için bir tek çaresi vardır: Şerefini korumak"

Atatürk'ün bu konuşmasından 90 yıl sonra, Türk Ordusu'na tarihin en büyük kumpası kurulur. Türkiye'deki işbirlikçilerin yardımıyla Türk Ordusu'nun Atatürk'e, Cumhuriyet'e ve bağlı liyakatli kadroları tasfiye edilir. ABD'nin Büyük Ortadoğu Proje önemliydi ve bu projenin önündeki engeller ortadan kaldırılmalıydı. Bu toprağın suyunu içmiş işbirlikçiler, Türk Ordusu'nun budanmasında, emperyalist güçlerden daha büyük şevkle ve heyecanla çalıştılar.

Yarbay Mustafa Kemal, İstiklal Savaşı'nda iç cephede mücadele etmek zorunda kaldığı zihniyetin ve işbirlikçilerin yüz yıl sonra Cumhuriyet Ordusu'na Balyoz ve Dozerle acımasızca saldıracağını düşünmüş müydü?

***

Mustafa Kemal'in, yarbay rütbesinde, Askeri Ataşe iken 1914'te Sofya'da yazdığı "Subay ve Komutanla Konuşmalar" kitabında; "Ordunun can damarı olup birçok geleneklere bağlı olarak gelişen ve tam olgunlaşan askeri disiplin duygularını bugün Osmanlı Ordusu subayları içinde, gerçek anlamda görmeği istemek, insanın ruh halini bilmemek demektir" ifadesi, askerlik sanatından uzaklaşmış ve siyasete bulaşmış Ordu'nun durumunu yansıtıyordu. O Ordu, Atatürk'ün doğduğu şehri, Selanik'i tek kurşun atmadan düşmana teslim etmişti. O Ordu, Balkan utancını yaşatmıştı.

***

Acaba, milletin kurtuluşu için 19 Mayıs 1919'da yola çıkan Mustafa Kemal Atatürk, engellerle dolu bu yolculuğunda, zaman zaman ihanete uğramış olduğu duygusuna kapılmış mıydı?..

Mustafa Kemal Paşa, 21/22 Haziran 1919 gecesi Amasya Genelgesi'ni emir subayı Cevat Abbas'a yazdırır. Belgenin imzalanması anını Mustafa Kemal'den dinleyelim: "O sırada Rauf ve Refet Beyler benim odamda, Fuat Paşa başka bir odada bulunuyorlardı. Rauf Bey (Orbay), konuk olduğundan bu yazıya imza koymak için kendinde bir yetki görmediğini incelikle söyledi. Bunun bir tarihsel an olduğunu ileri sürerek imzalamasını söyledim. Bunun üzerine imza etti. Refet Bey (Bele) imzadan çekindi… İstanbul'dan beri yanımda getirdiğim bu arkadaşın, anlaşılması pek kolay olan bir konuda açığa vurduğu düşüncesi bana çok acı geldi. Fuat Paşa'yı (Cebesoy) çağırttım. Paşa düşüncemi anlayınca hemen imza etti. Fuat Paşa'ya Refet Bey'in çekinme nedenini anlayamadığımı söyledim. Fuat Paşa Refet Bey'i sıkı bir sorguya çekince, Refet Bey yazıyı eline alarak kendisine özgü bir 'im' koydu. Öyle bir 'im' ki bunu bu yazıda bulmak biraz zordur…" Refet Bey (Bele), ileride işler ters giderse, sorumluluk almamak için kutsal bir yolculuğa beraber çıktığı arkadaşına ilk darbeyi vurmuştu.

Mustafa Kemal Paşa, 8 Temmuz 1919 gecesi istifa edince, Ordu Müfettişliği Kurmay Başkanı Albay Kazım (Dirik) yanına gelir: "Artık görevime devam etmemin imkânı yok, izin verirseniz Kazım Karabekir Paşa'dan vazife isteyeceğim. Dosyaları kime teslim etmemi emredersiniz?" der.

Mustafa Kemal ve yanında oturan Rauf Orbay vurulmuşa dönerler. Mustafa Kemal, hüzün dolu gözlerle Kazım Bey'e bakarak: "Ya öyle mi efendim? Peki, dosyaları Hüsrev Bey'e verirsiniz" diye cevap verir. Kazım Bey çalımlı çalımlı çıktı, gitti. Oysa Kazım Bey (Dirik), ölünceye kadar Mustafa Kemal'le beraber kalacağına yemin edenlerdendi.

***

Atatürk'ün Samsun'a çıkmasından dört gün önce, 15 Kasım 1919'da Yunanlılar İzmir'i işgal eder. Sadrazam Ferit Paşa, gayretli ve kişilik sahibi olan eski kolordu komutanı Nurettin Paşa'yı görevden almış ve yerine işe yaramaz diye emekli edilmiş yaşlı Ali Nadir Paşa'yı getirmişti. Valiliğe de hükümet toplantılarında olup bitenleri İngilizlere yetiştirdiği söylenen İzzet Bey'i atamıştı. Böylece, kolordu komutanı ile valinin görevden alınıp yerine bu tür adamların atanması, işgal durumunda İzmir'i "yumuşak" hedef durumuna getirmişti. 17'nci Kolordu Komutanı Ali Nadir Paşa, askerlerini kışlaya toplamış ve işgale sessiz kalmıştı. Tıpkı, tek kurşun atmadan Selanik'i Yunanlılara teslim eden Hasan Tahsin Paşa gibi. Ayrıca, silahların Yunanlılara teslim edilmesi, karşı konulmaması ve işgal birliklerine gereken kolaylığı göstermeleri yönünde de emir vermişti. Yunanlı askerlere teslim olurken, kışladan elinde beyaz bayrakla ilk çıkan Nadir Paşa oldu. Bu arada, Yunanlı bir teğmen, Ali Nadir Paşa'ya birkaç tokat attı. Başta Ali Nadir olmak üzere, Türk askerlerini Kordon boyundan yürüterek "Zito Venizelos" (Yaşasın Venizelos) diye bağırtıyorlardı. Vali İzzet Bey de, Yunan gemisi ambarına doğru götürülürken yanındaki oğlunu sıkıştırıyordu: "Seyfi oğlum, Zito bağır, Zito bağır". Bağırmayı reddeden Kurmay Albay Süleyman Fethi Bey'i dipçik ve süngüyle şehit ettiler. Ordu "tek kurşun atmadan", İzmir işgalcilere böyle teslim ediliyordu.

***

Bugün yaşanılan olayları da tarih, 30-40 yıl sonra kaydettiğinde, gelecek kuşaklar da, yazılanı okuyarak bugünü yargılama fırsatı bulacaklar... Bulundukları yerleri, Atatürk'e ve Cumhuriyet'in erdemlerine borçlu olanların nankörlüğünü tarih hiçbir zaman affetmeyecek…

"Hak etmeyene sunulan alkışlar, onu sadece baş belası haline getirir" gerçeği de, hükmünü her zaman ispatlamayı sürdürecek.

"İkbal insanları değiştirmez, sadece maskeleri sıyırır" der, Fransız düşünür Taine…

Kaynakça:

(1) Anadolu'da Yenigün Gazetesi, 10 Ağustos 1920 (Afyon'da çıkan İkaz gazetesinden aktarma).

(2) Zabit ve Kumandan ile Hasbı-Hal, Genelkurmay ATASE Yayınları, Ankara 2010.

(3) M.Kemal Atatürk, NUTUK (Söylev), Türk Dil Kurumu, 1981.

Yazarın Diğer Yazıları