Sarıyer'de neler oluyor?
Pazar günü maaile ayağımız toprağa değsin, Boğaz havası alalım dedik.
Yavuz Sultan Selim Köprüsü'ne doğru, ormanlık alanda çok keyifli yerler var. Köprü ve otoyol inşaatından sonra tadı kaçtı ama, oralara bir uzanalım dedik.
Kızımın tarifiyle köprü ayağına yakın bir yere yapılmış olan 15 Temmuz Hatıra Ormanı'na yöneldik.
Park alanının hemen sağında, açık bir kapı ve üzerinde de "Özel Mülktür" yazısı dikkatimi çekti.. Liman Başkanlığı yazısının hemen yanına iliştirilmiş, aynı zamanda da plaj yazılı bir tabela daha var..
Yani Liman Başkanlığı mı, plaj mı, özel mülk mü belli değil.
O bölgeyi çok eskilerden biliyorum.. Ormanlık alandaki ara yola girdiğiniz anda askeri uyarı levhalarıyla karşılaşırdınız.
Hani beyaz sarayın önündeki "Aklından bile geçirme" yazılı park yasağı levhaları gibi.
Ama artık askeriye yok. Fener'e giden yolun sol tarafındaki askeri alan çoktaaan boşaltıldı ve artık malum müteahhitlerin inşaat alanı.
Boğaz tarafında varlığını koruyor sanıyordum.. Meğer orayı da terk etmiş asker..
**
Peki askerin boşalttığı bölgede ne olur dersiniz?
Doğal olarak benim de aklıma o geldi, inşaatlar başlar.. Askeriyeye aitken tek bir ağaca dokunulamayan bölgede, kıyım başlar..
Şu fotoğrafa bakın lütfen, direk başlamış zaten..
Burası Garipçe Köyü'ne 2 kilometre kala güzelim ormanın son hali..
Cumhurbaşkanı "Dikey mimariden yatay mimariye geçiyoruz" dedi ya, yanlış anlayıp ağaçları yatırdılar herhalde..
Bu kıyım gözünüzün alabildiğine uzuyor.
Ve nereye doğru ilerliyor biliyor musunuz?
İşte o özel mülk mü, liman mı, plaj mı belli olmayan yere doğru.
Dedim ya orası eskiden askeri bölgeydi.. Askeri binalar hala duruyor.. Araçla aşağı kadar indim, yol bitti.. İşte şu fotoğraf da oradan..
Boğazın güvenliği için oraya yerleşen askeri birimler terkedilmiş.. Bu askeri yapıların şekli şemali de gösteriyor ki önemli bir noktaydı. Demek ki artık İstanbul Boğazı güvende.. "Dostum Putin"den ya da başka bir yerlerden gelebilecek bir tehlike yok ki, kritik bir askeri alana artık "Özel mülktür" tabelası asılmış..
**
Bu fotoğrafı çekerken ne oldu biliyor musunuz?
İskeleye açılan kapıdan bir görevli seslendi;
-Beyefendi neden fotoraf çekiyorsunuz? Burada fotoğraf çekmek yasak.
Bunu söylerken de cep telefonunu çıkarıp benim fotoğrafımı çekti.
Güneş gözlüğüm vardı. "Çıkarayım da eşgal tam belli olsun" diye seslendim..
Fotoğrafını çektiğim alan, kapının dışında kaldığı için özel mülk değildi. Bana göre tarihi yapılar ve ardında yeni köprü iyi bir fotoğraftı..
Ve eğer orası özel mülkse, keşke sorduğum soruya cevap verseydi;
- Kimin özel mülkü burası?
Cevap yok. Ama fotoğrafımı çekerek, istihbaratçılık oynamaya gelince hava binbeşyüz..
**
Bu fotoğraf da özel mülk denilen yere ait..
Belli ki şimdilik liman başkanlığı kullanıyor. Ben yukarıdan izlerken iskeleye bir motor yaklaştı ve içinden inen biri erkek diğeri kadın iki kişi bu binaya yöneldi..
**
İhanet üstüne ihanet edilen İstanbul'un bir sakini olarak huylandım.
Ormandaki kıyımdan kimselerin haberi var mı bilmiyorum..
Ama orada bir şeyler oluyor..
Bir nevi;
"Hiçbir şey olmamış olsa bile, bir şeyler oluyor olabilir"
Tek bir ağaca bile dokunmadan kampüs inşa eden Koç Üniversitesi'yle yıllarca uğraşanlara sormak isterim;
-O kampüs, o ormanı gözü gibi korurken, yanı başında kimler neler yapıyor?
Orman Bölge Müdürlüğü'nün yangın kulesinin olduğu bölgede, yanacak ağaç bırakmayacak bir vandallıkla, bu kıyımı kim neden yapıyor?
**
Yazının sonunda dedi ki içimdeki ses;
- Bu nasıl güçlü bir İstanbulmuş ki, 26 yıllık vandallığa rağmen hala güzel, hala ayakta..