Sanayide moraller neden bozuk?
Resmi istatistiklerden sanayi sektöründe giderek morallerin bozulduğu anlaşılıyor.
1) Sanayide beklentiler moral bozuyor... Merkez Bankası’nın Temmuz ayı reel sektör güven endeksinde “ekonomide genel gidişatı nasıl görüyorsunuz” sorusuna firmaların verdikleri cevaplardan imalat sanayisinde morallerin bozuk olduğu anlaşılıyor. Mayıs ayında söz konusu genel gidişat endeksi yüzde 110.5 iken, Temmuz ayında yüzde 93.2’a gerilemiştir. Endeks değerinin 100’ün üstünde olması güveni, altında olması ise güvensizliği gösteriyor.
2) Sektörel denge giderek bozuluyor... Aslında finans sektörü ile karşılaştırdığımız zaman sanayi sektöründe güven azalması olacağı açıkça ortaya çıkmaktadır. Reel sektörde 2012 yılında 500 büyük sanayi kuruluşunun toplam kârı 24.1 milyar liradır. Buna karşılık sayısı 49 olan bankaların toplam kârı da aynı düzeyde 23.6 milyar liradır. Ortalama bir bankanın 2012 yılı kârı yine ortalama 10 büyük sanayi kuruluşunun kârına eşittir.
3) Sanayide üretkenlik düştü... İmalat sanayisinde kapasite kullanım oranı Temmuz’da bir önceki aya göre arttı.. Haziran’da yüzde 76.2 olan kapasite kullanım oranı Temmuz ayında yüzde 78.5 oldu. Ne var ki yine de Türkiye sahip olduğu yüksek kapasiteyi bir türlü kullanamıyor.
Cumhuriyet dönemi olarak ortalamalara bakıldığından kapasite kullanım oranı yüzde 80’in üstünde olmuştur.
İmalat sanayisi kapasite kullanım oranı sanayi üretiminin gidişi hakkında bilgi verir. Ancak kapasite kullanım oranı sanayi üretim endeksi ile birlikte değerlendirilirse daha anlamlı sonuçlar verir. TÜİK’in en son yayınladığı Mayıs ayı sanayi üretim endeksi, bir önceki aya göre yüzde 0.6 oranında düşmüştür.
4) İhracatta gerileme var... Geçici dış ticaret verilerine göre 2013 Haziran ayında ihracatımız 2012 yılı Haziran ayına göre yüzde 6 oranında azaldı.
Sonuç olarak, hepimiz aynı gemideyiz... İsterdik ki bu yazının başlığını “Sanayide Üretkenlik arttı” diye yazalım... Ne var ki bu verilerin tamamı resmi verilerdir.
Bu verileri ekonomi yönetimi de görüyor ve fakat farklı yorumluyor. Başka türlü yorumlaması da mümkün değil. Aksi halde beklentiler daha çok kötüleşir. Ekonomi yönetiminin yanlışı, hiçbir önlem almadan bu gidişatı seyretmektir. Sanki her şey finans sektörüne ve sermaye piyasasındaki spekülasyona bırakılmış gibi duruyor.
Oysa ki sanayide üretkenliği artırmak için, ciddi bir kalkınma planı hazırlamak ve bu planı uygulamak gerekir. Yeni kalkınma planında hedef, “rekabet gücü yüksek sanayi sektörü yaratmak ve üretimi artırmak” şeklinde açıklanıyor... Ne var ki bu hedef bir iyi niyet gibi duruyor... Çünkü hükümet, hem planlamaya inanmıyor, hem de sıcak para, kur sorunu ve on yıldan beridir sağlam dediği ve kendi yarattığı frankenştayn olan finans sektörünün günübirlik sorunları ile uğraşmaktan uzun dönemli önlemler alamıyor.
Üretkenliğin artması, yatırım ortamına bağlıdır. Hükümetin herkesi karşısına alan dış politikası, toplumu geren iç politikası böyle bir yatırım ortamına imkan vermiyor.
İstihdam üstündeki ağır vergi ve kesintiler de özellikle emek yoğun sanayi yatırımlarını engelliyor. Türkiye’de istihdam üzerindeki vergi ve prim yükü, yüzde 37’den başlamaktadır. Yüksek istihdam yükü hem içeride, kayıt dışı istihdama neden oluyor... Bu sorun da haksız rekabet yaratıyor. Hem de Türkiye’nin dış rekabet gücünü düşürüyor. İstihdam yükünün daha düşük olduğu ülkelere karşı da, Türkiye’nin üretim maliyeti daha yüksek olmakta ve rekabet şansını azaltmaktadır. Yapılması gereken, istihdam yükünü yüzde 25’e indirmektir. Bu durumda kayıt dışı istihdam da azalacaktır. 8.5 milyona yükselen kayıt dışı istihdam önemli ölçüde düşecektir.