"Şahsiyet" kazandı

Gülşen Abi… Müsteşar Samim Bey… İhsan…Ustura Faysal…Emekli Komiser Cevdet… Agâh Beyoğlu… Oynayıp da "imza"ya dönüştürmediği rol var mı?

Türkiye'nin hatta dünyanın, artistik niteliklikleri ödülle tescile muhtaç olmayan ender oyuncularından biri Haluk Bilginer. "En İyi Erkek Oyuncu İEMMY"sine pek tabii kendisi de çok sevinmiş, çok heyecanlanmıştır ama dün ülke sathına yayılan coşkudan anlaşıldığı üzere, bizim ondan daha çok ihtiyacımız varmış böyle bir ödüle. İyi geldi.

Kendisine takdimde geç bile kalınan ödüllerden sadece biri olan İEMMY için ayrı, günümüze kattığı güzellik için ayrı tebrik ediyorum Bilginer'i.

***

Türkiye'nin "Şahsiyet"i keşfetmesine, bugüne kadar izlememiş olanların yahut "internet ortamı"nda yapılan işlere burun kıvıranların önyargılarını kırmaya yarayacağı için ben ayrıca sevindim bu ödüle.

***

Demek ki neymiş?

İyi bir dizi çekmek için reklam pastasının en büyük dilimiyle beslenip, obezleşmeye ihtiyaç yokmuş!

Demek ki neymiş?

Yarım saat arayla 10'ar dakika reklamla şişirilmeden de çekilebilir, yayınlanabilir ve "çok izletilebilir" hatta dünya çapında ses getirebilir, ve dahi "formatı"nı ihraç ettirebilirmiş bir dizi!

Demek ki neymiş?

Çalışanları adalardaki atlar gibi kullanmadan, insanlık dışı koşullardaki setlerde köleleştirmeden de bu iş hem de üst düzey kalitede yapılabilirmiş.

Demek ki neymiş?

İzleyici "aptal" değilmiş; en azından "aptal"lardan ibaret değilmiş; aklımıza hakaret etmeyen dahası aklımızın önünde saygıyla eğilen yapımlar da "fenomen"leşebilirmiş.

Demek ki neymiş?

"Sorgulamak" o kadar da tehlikeli bir eylem değilmiş; kaybettirebileceği gibi kimi zaman kazandıra da bilirmiş; sonuca bakınca göze almaya değmez mi?

***

Mali baskıya bir de siyasi baskıyı ekleyelim…

"Gık" diyen sanatçının, oynadığı dizinin ilk bölümünde ansızın öldürülüverdiği, sözleşme yapamaz hale getirildiği, ekran ve sahneden adeta silindiği, ironik olarak da silikleştiği ve şahsiyetsizleştiği oranda popülerleştirildiği bir sektörde, sektörün dayatmalarına boyun eğmeden kazanılan ve şüphesiz ki iktidar sofrasında ağırlanıp, sırtının sıvalanmasından çok daha görkemli bir kariyer basamağı olan bu başarı, ne dersiniz, ekranlara da bir "şahsiyet" standardı getirir belki!

***

Bilginer'i alkışlamakla yetinmeyin, çoğu karesi mahkemelerin verdikleriyle vicdanlarımıza gömülen hükümlerin kafa kafaya çarpıştığı bir garip sırat olan "Şahsiyet"i de mutlaka izleyin; sadece "adalet" kavramı üzerine biraz daha kafa yormayı sağladığı için değil… Bizi, Alzheimer olan Agâh'ın bireysel hikayesi üzerinden, toplumsal hafızasızlığımız eliyle dönüşebileceğimiz şeyle de yüzleştirdiği için!

GÜNÜN SÖZÜ

"Bir suç işlemek istiyorsan ama suçlanmak istemiyorsan, etrafına yeterince kalabalık toplaman yeterli."

Şahsiyet

SORU-YORUM

"Parlamentoda şizofrenik vakalar var. Bu şizofrenik vakalardan parlamentomuzu temizlememiz lazım. Burda da en önemli iş basın mensuplarına düşüyor. Köşelerinizde bunları yazmanız lazım" ne demek?Hedef gösterme mi? Talimat mı? "Atış serbest, arkanızda ben varım" taahhüdü mü? Bundan ala "medya eliyle siyaseti dizayn" örneği mi olur?

Yeri gelmişken…

Köşe yazarları, nasıl temizleyecek, nasıl temizleyebilir mesela halkın oylarıyla seçilmiş milletvekillerini parlamentodan;

İtibar suikastı mı yapacaklar?

İftira mı atacaklar?

Şantaj mı?

Bu kirli yollarla istifaya mı zorlayacaklar?

Milletvekilliklerinin düşürülmesine yol açacak bir iklim mi oluşturacaklar?

Bu bile utandırmadıysa…

Seçim öncesi, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş'a attığı iftiralarla gündeme gelen Necmettin Kesgin, "çocuklara ilişkin müstehcen görüntü bulundurmak" suçundan üç yıl hapis cezasına çarptırıldı.

Başta iktidar partisi sözcüsü, "Mansur Yavaş'a karşı sahtecilik yaptığını, Mansur Yavaş'ın özel hayatının gizliliğini ihlal ettiğini, Mansur Yavaş'a şantaj yaptığı için hakkında mahkûmiyet kararı bulunduğunu, sahtecilik ve çocuk pornosu bulundurmaktan devam eden başka davaları olduğunu" bildikleri halde, bu kişinin ipiyle Yavaş'ı siyasi infaza kalkışanlar bundan da değilse hangi ayıplarından utanacaklar?

Ben hiçbirinin yüzünde, sözünde, tavrında, hiçbir bir mahcubiyet emaresine rastlamadım da…

"Çocuk istismarcısı"nı lafı dinlenir, sözüne güvenilir, ak pak bir zatmış gibi toplum önüne çıkarmak, iddialarına kefil olmak, mahallelerinde utanılacak, rahatsız olunacak, yüz kızartacak bir hal değilse başka tabii…

Yazarın Diğer Yazıları