Reyhanlı mahcup etti!
Reyhanlı hem kendini hem Erdoğan’ı mahcup etti. Kendini mahcup etti çünkü ağırladığı Erdoğan’a gerçek duygularını söylemedi, söyleyemedi. Sığınmacıları Reyhanlı’ya yerleştiren Erdoğan için, “Türkiye seninle gurur duyuyor” diye alkış tuttu. Bu sloganlar Reyhanlı halkının gerçek duyguları değil. Reyhanlı’ya adım attığınız andan itibaren sığınmacılardan memnun kalmadıklarını görürsünüz. Erdoğan “bindirilmiş” ve “sindirilmiş” kalabalıkların değil, Reyhanlı halkının gerçek duygularını öğrenmek istiyorsa Reyhanlı belediyesi ortaya bir sandık koysun ve halka sığınmacıları isteyip istemediğini sorsun. Çıkan sonuca göre özür dilememiz gerekiyorsa, gönül rahatlığıyla özür dileriz.
***
Reyhanlı halkı Erdoğan’ı da mahcup etti. Çünkü patlamaların hemen ardından Reyhanlı halkı bu işi yapanın Erdoğan ve Davutoğlu’nun söylediği gibi Esad değil, Suriyeli sığınmacılar ve işbirlikçileri olduğunu şu ifadelerle ortaya koymuştu:
“Bir gün önce belediyenin önünde bir araba duruyor. Kadınlar şüpheleniyor. Üst kattaki mülk sahibi Fikret Koyuncu aşağı iniyor. Polise telefon açıyorlar ve polisler arabanın yanına geliyor. Hiçbir beyanat vermeden, o araba oradan çekilmeden, iş 2. güne bırakılıyor ve o bomba orada patlıyor.”
Biz bu satırları Yurt’ta yazmaya başlayan Ayşenur Arslan’ın (24.5.2013) köşesinden aldık. Ayşenur Hanım da Oda TV’nin bir sosyal medya sitesinden temin ettiği görüntülerden çözmüş. Yer ve zaman gösterip isim verilerek aktarılan bu bilginin test edilmesi hiç de zor değil. İyi de “istihbarat” bu kadar kolay ve “birilerini suçlamak” bu kadar basit mi? Biz bunu bilemeyiz. Siz bu soruyu bize değil, daha patlamaların dumanı tüter, kollar ve bacaklar havada savrulurken, “Bu işi Esed yaptı” diyenlere soracaksınız.
Bunun böyle olduğunu zaten hükümet de bir bakıma itiraf etmiş bulunuyor. Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay Jandarma İstihbaratının sızdırdığı, “Bu işin failleri El-Nusra”dır diye özetleyebileceğimiz bilgileri kabullendi ve “Biz bunun böyle olduğunu zaten biliyorduk” deyiverdi. İyi de, El-Nusra, Esad’ın değil, Esad muhaliflerinin önde gideni. Güçleri bilgileri sızdıran Jandarmaya yetti, tutukladılar.
Erdoğan hâlâ, “Elimizde belgeler var, bu işi yapan Esed” diyor. Başbakan “Bana inanın” diyor, siz hiç Başbakanımızın bugüne kadar “yalan söylediğine” şahit oldunuz mu?
Aslında yazacağımız çok şey var. Lâkin söyleyeceklerimiz ‘hakikatin ta kendisi’ olacak olmasına rağmen, ‘hakikatten korkanlar’ tarafından “suçu ve suçluyu övmek fiili” ile başımıza çorap örüleceğinden endişeliyiz. Ne de olsa “ileri demokrasi” ile yönetilen bir ülkede yaşıyoruz. Azıcık korku elbette olacak!
***
Peki biz iddia edildiği gibi sığınmacıları sevmiyor muyuz?
Aziz dostlar... Bu millet misafirperverdir. Saddam’ın önünden kaçan 500 bin Kürde hem kucağımızı, hem gönlümüzü açtık, ekmeğimizi bölüştük, hiç şikâyet ettik mi? Suriye’den can derdi ile kaçanlar elbette bizim misafirimizdir. Amma sen Libya’dan Afganistan’a ABD’nin tetikçiliğini yapan terör gruplarını “misafir” adı altında ülkene sokar, eline silah verip cebine para koyarak Suriye’yi kan gölüne çevirmelerine sebep olursan işin rengi değişir.
Tablo bu iken.. Başbakan Reyhanlı’da halka muhacirleri bağrına basan Ensarı örnek gösteriyor. Bir tarihi hakikat bu kadar tersyüz edilebilir.
Mekke’den Hicret eden Muhacirler Yesrib’i “Medine” yaptılar. Suriye’den gelenler ise Reyhanlı’yı cesetlerin havada uçuştuğu kan gölüne çevirdiler. Mekke’den gelenlerin başlarında Hz. Muhammed(s.a.v.) vardı. Suriye’den gelenlerin başında ve içinde teröristler var. Ellerinde silah, arkalarında Haçlıların komutanı ABD ve Siyonizm’in vurucu gücü İsrail bulunuyor. İşleri öldürmek, kaçakçılık yapıp para kazanmak... Başbakan ve bu teşbihin alkışçıları, Muhacire ve Ensara Ahrette nasıl cevap verecek acaba?