QE vurgunu
Mayıs ayından bu yana piyasalarda büyük dalgalanma var. 15 Mayıs’ta başlayan dalgalanmaya hükümet her ne kadar Gezi olayları dese de pek inandırıcı olmadı. Çünkü bu fırtına Gezi olaylarından çok önce başlamıştı. Ekonomistler Türkiye gibi dünyanın bir çok ülkesini olumsuz etkileyen sert dalgalanmaya gerekçe olarak Amerikan Merkez Bankası FED’i gösterdiler.
Bilindiği gibi FED, krizden çıkmak için piyasaya bol keseden para sürmüş ve Amerikan şirketlerinin rahat nefes almasını sağlamıştı.
Amerikalılar bu operasyona QE diyorlar. Açılımı ise Quantitative Easing. Yani Türkçesi parasal genişleme.
Parasal genişleme ya da QE iktisat tabiri. Biz bunu anlayacağımız dile çevirdiğimizde para basmanın ya da Amerikan dolarını print etmenin diğer adıdır. Aslında bu her ne kadar bir finansal operasyon gibi görünse de aslında tam bir finans terörüdür.
Bir ülke nasıl bir başka ülkeyi işgal edip onun kaynaklarını sömürüp kendi ülkesine ganimet olarak götürüyorsa bundan da aynı anlam çıkar. Birini askeri güç ve silah ile yapıyor diğerini finansal operasyonla.
Amerika krizden çıkmak için çareyi aralarında Türkiye’nin de bulunduğu gelişmekte olan piyasaları finansal açıdan işgal etmiştir. Bastığı her dolar bankalar aracılığı ile hedef ülkeye yayılıyor.
Para, üretimden çok, bankalar aracılığı ile kullanılıyor. Bankalar bunu tüketici kredileriyle ya da konut kredileriyle halka satıyor. Mesela bir ev almak için bankadan aldığımız 100 bin liralık kredinin aslında Amerika’ya maliyeti sıfır. Bu sıfır maliyeti bankalar Türkiye’deki bankalara yüzde 2 gibi düşük faizle satıyor. Türk bankaları da bunu yüzde 25 ile yüzde 40 gibi bir faiz oranı ile satıyor. Faizler düşük gibi görünse de para bolluğundan emlak fiyatları normalden çok fazla bir değere satın alınıyor. Amerikan Merkez Bankası’nın matbaası sürekli çalıştığı için Türkiye gibi ülkelere sürekli ucuz dolar giriyor. Ucuz dolar bankaların riskini ortadan kaldırıyor. Nitekim Amerikan doları son bir kaç ay hariç 10 yılda neredeyse hiç artmamıştı. Bu da hem Amerikalı bankaların kâr edip krizden çıkmalarına hem de Türkiye’deki bankaların kârının katlanmasına neden oldu. Türkiye’deki bankaların da yüzde 80’inin yabancılarda olduğu düşünülürse bu işten yine yabancılar kârlı çıktı.
Şimdi ne olacak?
Türkiye’nin üretmeden, bu kadar büyük bir cari açıkla bugüne kadar krize girmeden büyümesinin tek nedeni Amerika’nın bu finans oyunudur. Amerika artık ganimetleri toplayıp ülkesine dönmek istiyor. Amerika’nın ilk etapta Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerden çekeceği para miktarı 1.7 trilyon dolar. Şu ana kadar çekilen yani bu kadar sert dalgalanmaya neden olan çıkan para miktarı ise sadece ama sadece 60 milyar dolar.
Yaklaşan fırtına mı kasırga mı buna siz karar verin. Geçen hafta piyasalarda bahar havası estiren olay ise Amerika’nın Quantitative Easing yani QE’den çıkışı bir süre erteleyeceğiydi. Amerika para basmaya daha ne kadar devam edecek? Kimine göre bir ay kimine göre 2 ay. Ancak burada da Amerika’nın finans cinliğini görüyoruz. Erteledim diyerek Amerikan şirketlerinin bu ülkelerden daha rahat çıkmasını sağlıyor. Yani bizim Merkez Bankası gibi kurumları kandırıp elindeki doları ucuza sattırmaya çalışıyor. Çünkü bu sıcak para Türkiye gibi ülkeleri ne kadar düşük maliyetle terk ederse o kadar çok kazanır. Bu durumda Türkiye’nin bu finans terörüne karşı yapması gereken tek şey, doların fiyatını hızla yukarı çekip, Türkiye’den elini kolunu sallayarak kolayca çıkmamasını sağlamak. Ancak bunun da en büyük tehlikesi, kelin görünmesi. Yani o zaman takke düşer ve kel görünür.
Açıklaması şu:
10 yıldır ülkeye ekonomik istikrar getirdim diyen hükümetin aslında hiç bir şey yapmadığı ortaya çıkacaktır.
Hükümet 10 yıllık bu finans canavarını; TÜPRAŞ’ı, Telekom’u, Petkim’i ve daha yüzlerce milli değerimizi satarak besledi.
Artık canavarın bizden alabileceği tek şey canımız kaldı.