Putin’e Kırım sorulabildi mi?
Dünyada, “yalnız” bırakılan Rusya’nın “gizemli” lideri Putin’i hafta başında ağırlayan iktidarın, istila halindeki Kırım Tatarlarının “feci” durumunu bir “sorun” şeklinde masaya getirmediği sanılıyor.
Gerçekten de, Erdoğan’ın böylesine “derin” bir meseleyi Putin ile müzakere ortamı bulup bulmadığı merak ediliyor.
Şimdiye kadar, konuyla ilgili her hangi bir açıklama yapılmadığına göre, Putin’e olsa olsa, Suriye ile ilgili bir sitemde bulunulduğu anlaşılıyor.
Ne var ki, Putin’in Suriye konusunda ki düşüncelerinin tamamen “ters” olduğu da biliniyor.
Üstelik; petrolde yüzde 40 civarında düşüş varken, gaz alımında yüzde 6’lık gibi “komik” bir tenzilatın sağlanması, ziyaretin röntgenini çekiyor.
Tabii ki, özellikle Kırım sorununa değinilmemesi dikkatlerden kaçmıyor.
Oysa, Kırım Tatarlarının tarihi yurdu olan Kırım yarımadası 27 Şubat 2014’te ikinci kez Rusya tarafından işgal edildiğini bütün dünya biliyor.
1783 yılındaki ilk işgal sonrasında, Rus baskısı altında büyük zulümler gören Kırım Tatarlarının yüz binlercesi Osmanlı topraklarına zorunlu göçe mahkûm edildiği de belleklerden silinmiyor.
18 Mayıs 1944 tarihinde Ural, Sibirya ve Orta Asya çöllerine sürgüne gönderilen, nüfusunun yarısı Ruslar tarafından katledilen Kırım Tatarlarının, bir kez daha “dikta yönetimi” ile baş başa kalması tarihe yeni bir trajedi olarak geçiyor.
Son 25 yıldır topraklarına dönerek Kırım’ı yeniden vatan yapmak, okullarını yıkılan camilerini, mezarlarını, imar ve ihya etmek için barışçı bir mücadele yürüten Kırım Tatarlarına yönelik Rus baskıları gün be gün artarak hür dünyanın gözü önünde sürüyor.
Kırım’ın kahraman evladı, Türk dünyasının büyük lideri, insan hakları savunucusu Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu’nun, Kırım’a girişinin yasaklanması ile başlayan baskılar Kırım Tatar Millî Meclisi Başkanı Refat Çubar’a getirilen yasaklama ile devam ederken, önde gelen Kırım Tatar liderlerinin evleri basılarak, kanunsuz sorgulamalar yapılmış bulunuyor.
Sözde Kırım Yönetimi, Kırım Tatar halkının liderlerine yönelik bu baskılarla yetinmemiş, vatandaşlarının evlerine baskınlar yaparak baskı ve yıldırma faaliyetlerini bütün Kırım Tatar toplumuna sürekli yayıyor.
İşgalden bu yana, kaçırılan en az 21 Kırımlı gencin akıbetini kimse soruşturamıyor.
Rus güçleri, Kırım Tatarları tarafından kurulan camilere, Kur’an kurslarına yapılan baskınların ardı arkası kesilmiyor.
Kırım Tatar halkının en yüksek icra organı olan ve üyeleri demokratik seçimlerle göreve gelen, Kırım Tatar Millî Meclisi’nin binası da Rus Yönetimine bağlı silahlı güçlerce basılarak mühürlenirken, belge ve bilgisayarlara el konuluyor.
Her türlü uluslararası kuralları göz ardı eden, 21. yüzyılda hala komşularının toprak bütünlüğüne saygı göstermeyen, insan haklarını hiçe sayan, saldırgan ve despot Putin’e karşı ne yazık ki, dünya ile birlikte ortak tavır alınmıyor.
Yani; bir millet, bir soy, işkence göre göre bitiriliyor.
Bu yılın başlarında Kırım’ı işgal eden ve Ukrayna’nın doğusundaki ayrılıkçı teröristleri silahlandırarak dünya barışını tehdit eden Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Putin’e bütün bu gelişmelerin sık sık hatırlatılması gerekiyor.
Aslında, Türkiye’de yaşayan Kırım Tatarları’nın feryatlarına kulak asmanın, onlarla yakından ilgilenmenin tam zamanı yaşanıyor.
Nitekim Kırım Tatarları, yayınladıkları bildirilerde bunu acı bir şekilde istiyor:
“Bugün dünyayı felakete sürüklemekte en ufak bir tereddüt etmeyen, hiçbir hakkı ve hukuku tanımayan, söyledikleri ile yaptıkları yüzde yüz farklı olan, sözüne güvenilmeyeceği Kırım’ın işgali ile ortaya çıkan Putin’e inanmamak aklın ve yaşananların gereğidir.
Türk milleti, kendi kardeşlerini yıllarca katletmiş zulüm erbabı bir anlayışın bugünkü temsilcisinin şirin görünme çabalarına kanmayacaktır.”
Zaten, iktidarın Putin’e “şirin” görünmenin ötesinde bir davranışta bulunmadığı da yavaş yavaş ortaya çıkıyor.