Proje Türkiye
Washington’da bazı şeyler, hızlı değişir. Anlıyorum, sizler kendi derdinize düştünüz, ülke devletten, aşirete döndü. Televizyonlarda, sabah akşam, mafya dizileri. Mankenler, mafyalar iyi, polisler ve yetkililer kötü. Sürekli beyniniz yıkanıyor. Bunu, normal görmek lazım. Yoksa yaşadığınız toplumun, yolsuzluk ve hırsızlık ile adaletsizliklerini, nasıl hazmedebilirsiniz? Böylece, ülkede olanları normal kabul edip, dışarıda, gerçekte olanların farkında olmazsınız.
Devlet kadrolarında, gelişmeleri değerlendirip, alternatif çözümler öneren uzmanlar vardır. Bunlar, bölgeler ve konular üzerinde, gerçek uzmanlardır. Bizde olduğu gibi, ağanın nabzına göre şerbet vermez. Bir de, bunların dışında, uzmanları ve yönetenleri etkilemek üzere, güç odakları bulunur. Uzmanların kalitesi, bu odakların dolduruşuna gelme ve yaptıkları doğru tahminlerle ölçülür.
İyi ve doğru bilgi toplama ve değerlendirme önde gelir. Bizde konular, paralel, kiriş, lobi gibi sazan değerlendirmeleri, mezhep terazisinde tartıldığı için, Türkiye, bugünkü sorunlu ilişkiler içinde. Konu uzmanlarının, yetişmesi uzun yol.
Genelde, Amerika’nın en iyi üniversitelerinden en iyi öğrenciler seçilip, tez ve araştırma çalışmaları yaptırılır, daha sonra bir dönem, devlette çalıştırılır. Sonra, devletten ayrılıp, başkentteki düşünce üreten kurumlarda, dünya sorunları üzerine yoğunlaşılır. Hazırladıkları projeler, öyle gizli kapaklı falan da değildir. Dikkatli ve eğitimli bir göz, kentteki, yeni proje ve eğilimleri çabuk anlar. Mesela, medeniyetler çatışması teorisinin sahibi olan Samuel Huntington’ın, 1990’lı yılların sonuna doğru, askerle devletin ilişkilerini inceleyen bir projesi olduğunu bilmezsiniz. Mesela, 27 sene CIA ve ABD Dışişleri Bakanlığı’nda çalışmış olan Graham Fuller’in, 1991 yılında İran, 2003 yılında siyasi İslam ve 2010 yılında da İslamsız bir dünya üzerine araştırması, bence tesadüf değil. Size verdiğim iki örnekteki konular, tesadüf değil. Biz, Türkiye olarak bu projeleri yaşadık.
Tüm projelerin ortak yanı, Amerika’nın çıkarının aranmasıdır. Ülke çıkarında, dostluk yoktur. Yani patronun veya diktatörün veya başkanın çıkarı falan değil, ülkenin çıkarı. Bu yüzden kurumlar ve adamlar, liderin değil, ülkenindir. İstihbarat örgütleri de bunun içinde önemli yer tutar. İstihbarat örgütleri, başkan kim olursa olsun, başkana bilgi akışı sağlar, ama ülke için çalışır. Son haftalarda, CIA’nın başından ayrılan, torbacı generalin başına gelenleri hatırlasanıza. Her şey kitaba ve yasalara uymak zorunda.
H H H
Washington’da sahneye konan siyasi oyunların, görünen ve görünmeyen, kazanan ve kaybedenleri vardır. İç politikada, Başkanın partisi Demokratlar, şu anda göründüğü kadarıyla, düzelen ekonomiden tutun, içeride, sisteme yönelik değişikler nedeniyle, gelecek seçimlere, kuvvetli girecek. Kaybeden, ülkede yabancı lobilere ve sermayeye hizmet eden, Cumhuriyetçi politikacılar. Son olarak da, İran politikasına, İsrail’in komutuyla itiraz eden 50 politikacı.
Politikacılar, ilaç lobisinden para alıp, ilaç sanayisini, savunma sanayisinden para alıp, savaşları, otomobil şirketlerinden para alıp, oto sanayisini, inşaatçılardan para alıp, inşaat sektörünü, bankacılardan para alıp, bankacılık sektörünü destekler. Yani, parayı veren düdüğü çalar. Parası olmayan halk da, sanki demokrasi konusuna, bizim gibi karar verdiğini sanarak, sazan gibi başkalarının çıkarlarına hizmet eder.
Bunların dışında, dış politikada kaybeden ülkeler ve yabancı liderler vardır. Bunlar, Amerika’nın çıkarlarına göre, sık sık, değişir. Değişmeyen ana ülkeler ise genelde, İngiltere ve İsrail’dir. Bazen, Amerika’nın çıkarlarına hizmet versin diye kurulan örgütler, işleri bitince düşman olur. El Kaide, Taliban, El Nusra, IŞİD falan gibi. Ne garip değil mi, bunların çoğunun, Müslümanlar arasından çıkması. Şimdilerde, bunlar düşman. ABD, yarattığı gibi şimdi yok etmeye çalışıyor.
Tabii bu durum, yabancı ülke liderleri için de geçerli. Çıkarları için ülkelerin başına getirdiklerini, işleri bitince, gene onlar götürür. Kimden söz ettiğimi, anladınız her halde.