PKK’yla mücadelede yeni arayışlar
Terörle mücadelede çeşitli yöntemler uygulanmıştır. Ancak mücadelede esas sorunun bölücülük olduğu gerçeği göz ardı edilmiş, daha çok toplum üzerinde iz bıraktığı, tepki çektiği ve can yaktığı için terör üzerinde odaklanılmıştır. Hâlbuki terör, bölücü hareketin silahlı unsurudur. Bölücülük, siyaset başta olmak üzere sosyolojik, kültürel ve terör eylemleri olarak sürdürülmektedir.
Hükümet yetkilileri, terörün sonlandırılması için hem mücadeleye ve hem de müzakereye devam edileceğini belirtmektedir. Ancak müzakerenin kimlerle yürütüleceği hususunda netlik yoktur. Müzakerelerin BDP, Kandil veya İmralı’yla yapılması mümkündür. Ancak kiminle yürütülürse yürütülsün müzakerelerin özü siyaset alanında olacaktır. Bunların siyaseti de bölücü siyaset olduğundan, müzakerelerin bölücülük konusunda tavizler üzerinden yapılması kaçınılmazdır. Bölücü siyasetin de gücünü, bölücü terörden aldığı bir gerçektir.
Müzakerelerin, terör örgütünün kaynaklarının kesilmesi, bölücülüğe hizmet eden siyasi, sosyal, medya faaliyetlerinin sonlandırılması maksadıyla başta Avrupa ülkeleri olmak üzere küresel güç odaklarıyla yapılması zaten gerekli ve uygulanması gereken bir yöntemdir. Ancak Irak’ın kuzeyindeki bölgesel yönetimle sürdürülmesi tartışmalıdır.
***
Siyasi müzakerelerin etnik temelde bölücü siyaset yapan BDP’yle yapılması, PKK çizgisinden çıkamadığı ve etkili de olamayacağı düşüncesiyle şimdilik askıya alınmış gibi görünmektedir.
Müzakerenin Oslo’da olduğu gibi Kandil ile yapılmasından ise, önceleri inkâr edilmesine, açığa çıktığında “terör sona erecekse herkesle görüşürüz” denmesine rağmen, toplum tarafından tepkiyle karşılanmasından ve terör örgütünün eli güçlü olduğu bir dönemde yapılmasından ötürü sonuç alınamadığı için vazgeçildiği veya ertelendiği anlaşılmaktadır. İmralı’yla müzakerenin ise, açlık grevindeki etkisi göz önünde tutularak, hükümet tarafından tercih edilen bir yöntem olduğu değerlendirilmektedir. Bunu, hükümetin açlık grevinin sona ermesinden sonra, kanın durması ve PKK’nın silah bırakması için İmralı’yla görüşmenin normal olduğu açıklamasından anlamak mümkündür.
***
Ülke dışındaki odaklarla yapılan müzakerelerden sonuç alınabildiği hususunda tereddütler bulunmaktadır. Norveç, Hollanda ve Danimarka’daki tutuklamaların göstermelik olduğu söylenmektedir. Roj TV konusunda bir sonuç alınamamıştır.
ABD ve Avrupa’nın beklentisi, Türkiye’nin PKK’yla siyasi bir anlaşma yapmasıdır. Türkiye’nin PKK’nın şartlarını kabul ederek bir anlaşma yapması söz konusu olamayacağından, bu beklentiden bir sonuç çıkması ihtimali de yoktur.
İmralı’yla yapılacak müzakerelerle terörün sonlandırılması yaklaşımı hâkim görülmektedir. Bunu BDP ve Kandil de sıklıkla gündeme getirmektedir. Durum, açlık grevlerinde İmralı’nın ne kadar etkili olabileceğinin gösterilmesiyle ispatlanmaya çalışılmış ve bunda da etkili olunmuştur.
İmralı’yla yapılacak müzakerelerin sonuca ulaşarak PKK’nın silah bırakmasının sağlanmasında şüphesiz, İmralı’nın isteklerinin karşılanması söz konusu olacaktır. Bu isteklerin başında da kendine ait olanların öncelik alması beklenmelidir. Önce şartlarının iyileştirilmesini talep edecektir. Sonra ev hapsi gündeme gelecektir. Daha sonra serbest bırakılmasını, hatta siyasi haklarının verilmesini dahi isteyebilecektir.
Bu şahsi isteklerin yanında, genel af, Kürtçe eğitim hakkı, demokratik özerklik ve devamında bölgesel özerklik hususlarının gündeme gelmesi muhtemeldir. Müzakerelerde İmralı’nın elinin güçlü olabilmesi için, terör örgütünün eylemlerini şiddetlendirmesi de beklenmelidir.
***
Müzakerelerde verilecek tavizlerin kamuoyu tarafından kabullenilmesi önemli bir aşama olarak görülmektedir. Bu nedenle bir taraftan milliyetçi söylemlere vurgu yapılırken, diğer taraftan kamuoyunun zihnen olgunlaştırılması için bazı girişimler yapıldığı, bazen tepki de çekebilecek söylemlerde bulunularak tepkinin şiddetinin test edildiği değerlendirilmektedir. Son olarak dağa çıkmanın mazur gösterilmeye çalışıldığı gözlemlenmiştir. Ancak ondan daha vahim olan, İmralı’nın, aslında dindar olduğu, istemeyerek bu yola sürüklendiğini belirten sözlerle aklanmaya ve masum gösterilmeye çalışılması ise ikinci planda kalmıştır.
Asıl konuların gündem değiştirecek söylemlerle üstünün örtülmesi ve tepki oluşturacak söylemlerin ise tevil yoluna gidilerek 180 derece dönüş gösterilmesi artık alışkanlık haline gelmiştir. Dağa çıkma ve terörist başını masum gösterme konusundan da dönüş gösterilmesine rağmen, bunun inandırıcı olduğu söylenemez. Bunların planlı olarak mı yapıldığı, yoksa durumdan vazife çıkarılarak mı gündeme getirildiği anlaşılamamıştır.
Bu davranışlardan kaçınılmasının ve muhalefetin de hassasiyet isteyen konularda daha etkin davranmasının faydalı olacağı kıymetlendirilmektedir. Terör örgütünün askeri anlamda mağlup edilerek bölücülerin ümitlerini kırmaktan başka çare olamadığının da bilinmesi gerekmektedir.