“PKK’ya öyle bir ders vereceğiz ki!”
Evet, “PKK’ya öyle bir ders vereceğiz ki, hayatları boyunca bunu unutamayacaklar!” Sizce bu sözü kim söylemiş olabilir?
Türkiye Cumhuriyeti Genelkurmay Başkanı mı?
Yok, o olamaz. Olamaz çünkü PKK geliyor 2. Hava Kuvvetleri Komutanlığı’na girip gönderdeki bayrağı indirip, elini kolunu sallaya sallaya çıkıp gidiyor. Bunun sonraki aşaması PKK çaputunu Türk Bayrağından boşalan yere çekmek olmalı herhalde.
Şaşırmamak lâzım. Hükümetin Türk Bayrağını tahrik unsuru olarak gördüğü bir ülkede daha neler olacaktır neler!
Sahi, “PKK’ya öyle bir ders vereceğiz ki, hayatları boyunca unutamayacaklar” diyen kişi kimdir sizce?
“Çözüm Süreci” dediği şeyi yürüten Beşir Atalay yahut “PKK ile 2 yıldır görüşüyoruz” itirafında bulunan İçişleri Bakanı Efkan Ala da olamaz. Çünkü onlar PKK’nın şehit ettiği Mehmetçiklerin, sivillerin yahut PKK’nın kaçırdığı çocukların değil, Türk askerine kurşun sıkarken verilen cevapta ölen 2 PKK’lı için “Niye vurdunuz” diye iki müfettiş görevlendiren ve Öcalan’a, “Ölenler için sabır tavsiyesinde bulunmak üzere” İmralı’ya BDP heyeti gönderen adamlar!
Sözü uzatmayalım, “PKK’ya, hayatları boyunca unutamayacakları bir ders vereceğini” söyleyen kişi IKDP lideri Barzani’den başkası değildi ve o bu sözü 12 Eylül 1995 yılında Kuzey Irak’ın Selahaddin kentine bağlı Mesif ilçesinden yayın yapan Kürdistan’ın sesi radyosunda yapmıştı. İsterseniz saatini de söyleyelim:
Akşam, 19.45.
O yıllar ve günlerde “Pişmanlık Yasası” vardı. Pişman olan ve örgütten kaçabilen PKK’lılar devlete sığınıyor, sorgulanıp anne babalarının yanlarına gönderiliyorlardı. Şemdin Sakık henüz yakalanmamış, teslim olmamıştı. Teslim olan PKK’lılardan “Erdal” kod adlı Düzgün Karataş’ın ifadeleri ile özetlersek, örgütün ruh hali şöyleydi:
“Pişmanlık Yasası’nı herkes biliyor. Kaçan ve kaçmak isteyen çok sayıda arkadaşımız var. Ancak üst düzey komutanlar kaçmalara engel olmaya çalışıyor. Örgüte yeni katılanları da ‘ajan’ diye vuruyorlar.”
“Şeyh Sait” kod adlı Esat Tok da:
“Bana PKK’yı dini bütün bir örgüt olarak tanıttılar. Ben 5 vakit namaz kılan bir kişiydim. Örgüt dinden çok uzak. Kışın kamplarda aç susuz yaşadık. Dere kenarlarındaki otlardan, pisliklerden karnımızı doyuruyorduk. Bize bu yaşantımızdan dolayı ’iradeniz güçlenir” diyen komutanlar ise tamamen farklı bir elleri yağda bir elleri balda yaşıyorlardı.
Neyse, işte Barzani’nin “PKK’dan hesap soracağız” dediği noktadan “sıfır terörlü” Türkiye’ye gelindi.
Ardından Erdoğan iktidar oldu. Sıfır terörle devralınan Türkiye’den Barzani’nin, “Kürdistan’a hoş geldiniz” diye karşılandığı bir sürece taşındık! Ve bu süreçte PKK, “Nereye karakol yapacağını bana soracaksın, hatta buralara hiç karakol yapmayacaksın” diyor, askeri alanlara girip Türk Bayrağını gönderden indiriyor, karakollar basılıyor, askeri konvoylar roketatar ve Kalaşinkoflarla taranıyor, araçlara yüzlerce mermi isabet ediyor, askerler şehit ediliyor, siviller kaçırılıyor, Beşir Atalay da, “Süreç bozulmasın diye askere sabredin talimatı verdik” diyor. “Barış süreci zarar görmesin” imiş..
Demek bu süreç PKK’nın istediğini öldürme, istediği yerden Türk Bayrağını indirme süreci. Demek buna itiraz edenler de, “Anaların ağlamasını isteyen kişiler” öyle mi?
Peki, bu süreç ne zamana kadar?
Erdoğan Devlet Başkanı olana kadar!
Olduktan sonra!
Olduktan sonra “oralar Kürdistan” burası, bu taraflar “Kabristan”!
Devam et AKP, seyret Türkiye!