PKK toplu kalkışmaya mı hazırlanıyor? -1-
Orta Doğu ve Kürt uzmanı Prof. Dr. Henri Barkey, Başkan Obama’ya “Kürdistan’da çatışmayı önlemek” başlıklı 67 sayfalık bir rapor vermiştir. Rapor; açılımda yaşananlara açıklık getirmesi ve açılımın nerelerden kaynaklandığını göstermesi açısından çok önemlidir. Bu ilginç rapor, David Phillips’in (Ermenistan açılımının mimarı) Ekim 2007’deki “PKK’nın Silahsızlandırılması” başlıklı raporuyla birlikte ele alındığında, “Kürt açılımı = PKK ve Öcalan açılımı” olarak karşımıza çıkmaktadır.
“Kürdistan’da Çatışmayı Önlemek” adı verilen PKK açılımı.
Değerli araştırmacı yazar Gürbüz Evren’in raporun bazı çarpıcı kısımlarını tercüme ederek özetleyen yazısının bir bölümü şöyledir:
“1) Kürt sorunu ABD açısından yaşamsal birçok konuyla bağlantılıdır.
2) Türkiye ve Bölgesel Kürt Yönetimi’nin işbirliği yapmalarına yardımcı olmak, ABD’nin başarısı için önemlidir.
3) Ankara-Bağdat işbirliği, uzun vadede İran’a karşı denge olarak hizmet görebilir. Böyle bir eksenin olabilmesi için Türklerin Erbil’e yönelmeleri gerekir.
4) ABD Türkiye’den Irak’ta yapıcı bir rol oynamasını istemelidir.
5) Türkiye’nin Federal Irak modelinden duyduğu rahatsızlık giderilmeli, Kuzey Irak açılımının ve Federal Irak’ı yavaşça kabulünün kırılganlığı da dikkate alınmalıdır.
6) Türkiye’de, Bölgesel Kürt Yönetimi ve Kürtlerle ilişkilerin iyileştirilmesine karşı çıkan muhalefet, ulusalcılar ve asker etkili bir yere sahiptir.
7) Türkiye’nin Irak Kürtlerine verebileceği garanti, Kürtlerin kendilerini komşularından yana güvensizlik içinde hissetmelerini önleyecek olan koruyuculuktur.
8) Türkler, potansiyel bir Kürt bağımsızlığını aşırı abartıyor. Türkiye-ABD-Bölgesel Kürt Yönetimi üçgenindeki mevcut rahatsızlık, Türkiye’nin kendi Kürt sorunundan kaynaklanmaktadır.
9) PKK’ya silah bıraktırmak ciddi bir planlamayı ve Iraklı Kürtler, Türkler ve ABD Yönetimi arasında eşgüdümü gerektirir.
10) İlk adım, Türkiye ve Bölgesel Kürt Yönetimi ilişkilerinin iyileştirilmesidir. İkinci adımda, Türkler af kanunu çıkarmalıdır. Üçüncü adım, Bölgesel Kürt Yönetimi ve ABD’nin, PKK’dan kopanlara gelecekleriyle ilgili garantiler sağlamasıdır.
11) Irak’taki Amerikan temsilcileri, PKK’nın silah bırakmasına eşlik edecek mekanizmalar için gerekli adımları atmalıdır.
12) PKK’lılar silahları ABD’li yetkililere teslim etmeli, Türk meslektaşları da durumu izlemelidir. Süreç kamuoyunun gözleri önünde olduğu takdirde Türk kamuoyu, bunun gerçek olduğuna inanacaktır. Silahların teslim edilmesi televizyondan yayınlanabilir.
13) PKK liderliğinin af kapsamı dışında kalması muhtemeldir. Onlar için bölge dışına çıkabilecekleri geçiş izni ya da belgesi sağlanabilir.
14) ABD, bu sürece Avrupa’nın katılımını da sağlamalıdır. Avrupa ülkeleri, silah bırakma sürecinde, PKK’nın dernek ve işletmeler olarak iyi örgütlenmiş altyapısına karşı daha katı düzenlemeler getirmelidir. Ayrıca, AİHM’in hukuk dışı bulduğu yöntemlerle hapsedilmiş PKK üyelerinin durumunu gözden geçirmeye ikna etmek için AB’ye üyelik bağlamında Türkiye üzerinde nüfuz kullanabilir.
15) Avrupa, PKK liderliği için son durak da olabilir. Bu durumda, ev sahibi ülke, gelecekte hiçbir siyasi eyleme girmemeleri için gereken dikkati göstermelidir.
16) Obama yönetimi, Ankara’nın terörle mücadelesine ve AB üyeliğine destek vermeyi sürdürmelidir. Kürt sorununa dair bir çözümün demokratik araçlarla olması gerektiğini vurgulamalıdır.
17) Mademki Türkiye’nin uzun vadede AB üyeliği Kürt sorununu nasıl çözdüğüne bağlı olacak, AB de Türkiye’nin üyeliğine verdiği desteği, Kürt azınlığıyla uzlaşma çabaları şartına bağlayabilir.
18) ABD ve Avrupa, şiddet karşıtı Türkiyeli Kürt liderlerle ilişki kurmalıdır.
19) Washington, Türkiyeli Kürtlerin silahlı mücadeleyi terk etmeleri için Iraklı Kürt liderlerin yardımına da başvurabilir, çünkü Türkiye’deki silahlı mücadele istenen sonuçları alamayacağı gibi, Irak Bölgesel Kürt Yönetimi’ni de tehlikeye düşürecektir.
20) Washington, Türkiye’ye siyasal reform yapılması, insan hakları ve demokratik özgürlüklerin ilerletilmesi için de baskı yapmalıdır.
21) Türkiyeli Kürtlerin bağımsızlık eğiliminde olmadıkları söyleniyor. Ama 15 veya 20 yıl sonra bu düşüncelerin değişmeyeceğini kim söyleyebilir?”
(Devamı yarın)