PKK için akıl veren verene
PKK’nın askeri alanda mağlup edilmesi ve bölücü başının ele geçirilmesi sonucunda 1999 yılında gündemden düşen terör olayları, ABD’nin Irak’ı işgalinden sonra yeniden gündem oluşturmaya başlamıştır. Terör olaylarının artmasıyla Türkiye’nin PKK terör örgütü ile mücadelesi de yoğunlaşmış olup, devam etmektedir. Ancak bu mücadele, PKK terör örgütünün insan desteğini kabul ettiği, lojistik destek ve finans desteği aldığı, eğitim yaptığı, organize olduğu ve terör eylemlerini planlayarak Türkiye’ye yönelik saldırılar gerçekleştirdiği Irak’ın kuzey bölgesinde yeterli düzeyde etkili olamamaktadır.
Irak’ın kuzey bölgesi Irak toprağıdır. Hukuki olarak Irak’ın egemenlik bölgesidir. Bir ülkenin egemen olduğu topraklardan komşu bir ülkeye saldırı geliyorsa bundan o ülke sorumludur. Ancak Irak ABD işgaline uğramıştır. Bu nedenle egemenliği kâğıt üstündedir. Irak’ın kuzeyinde ABD’nin desteğiyle ve himayesinde bir özerk yönetim oluşturulmuştur. Bu özerk yönetim de kendi bölgesinde egemen olduğunu ifade etmekte ve bu durum ABD tarafından da korunmaktadır. PKK terör örgütünün ana unsuru da bu bölgededir. Bu bölgede hangi sıfatta olursa olsun etkin ve egemen güçler olarak ABD, Irak ve Irak’ın kuzeyinde bir özerk yönetim bulunmaktadır. Bu güçler PKK’nın Türkiye’ye yönelik saldırılarına göz yumuyor, hatta dolaylı destek veriyor veya himaye ediyorsa, bunda bu güçlerin etkisi, menfaati ve beklentisi var demektir.
***
ABD’nin menfaatinin, Irak’ın Türkiye tarafında herhangi bir şekilde etki alanı içine girmesini önlemek, Irak’ın kuzeyindeki özerk yönetimin politik gücünü muhafaza ettirerek bu bölgenin kendisi için sağlam bir dayanak olarak kalmasını sağlamak, Türkiye’nin kendi politikaları istikametinde hareket etmesi için PKK terör örgütünü bir araç olarak kullanmak olduğu değerlendirilmektedir.
Irak’ın yönetim olarak fazla etkisinin olmadığı ve ABD’nin davranış biçimine uyum sağladığı görülmektedir. Ancak Cumhurbaşkanı ve Dışişleri Bakanı’nın etnik aidiyet nedeniyle PKK terör örgütünü fazla rahatsız etmemeye, hatta onların aleyhinde bir davranış içinde olmamaya özen gösterdiği bilinmektedir.
Irak’ın kuzeyindeki yönetimin ise PKK’yı, sözde Büyük Kürdistan’ın Türkiye ayağını oluşturacak bir güç olarak gördüğü, bu konuda kontrolü sağlamak ve önder olmak istediği, etnik nedenlerle de PKK terör örgütünü himaye ettiği gözlemlenmektedir.
***
Durumun bu çerçevede olduğu değerlendirilmesine, hatta bilinmesine rağmen PKK ile mücadelede hâlâ ABD’ye, Irak’a ve Irak’ın kuzeyindeki yerel yönetime güvenmenin ve onlardan medet ummanın hata olduğu anlaşılamamaktadır. Bu güçlerin mücadeleye destek olmayacakları, olsalar bile kendi çıkarlarını düşünerek sınırlı destek verecekleri, bunun karşılığında da Türkiye’den isteklerde bulunacakları ve Türkiye’ye bu yönde tavsiyeler yapacakları ya düşünülememekte, ya da kabullenilmektedir.
Nitekim Irak Cumhurbaşkanı Talabani, silahlı mücadeleyi bitirme noktasında PKK’yı ikna ettiklerini, ancak terör örgütünün de Türkiye’den genel af ilan edilmesi ve yeni hazırlanacak anayasada Türkiye’nin hepsinin Türk olmadığı, birçok ırktan oluştuğu ifadesine yer verilmesi yönünde şartlarının olduğunu söylemiştir. PKK’yı ikna etmekte başarılı, Türkiye’yi ikna etmekte ise yarı başarılı olduklarını açıklamıştır.
Irak’ın kuzeyindeki yerel yönetimin sözde dışişleri bakanı da, PKK meselesinin Türkiye’nin iç sorunu olduğu, sorunun askeri çatışmayla değil diyalogla çözümlenmesinin gerektiği, konunun çözümüne ellerinden geldiği kadarıyla barışçıl yollardan destek vereceklerini ifade etmiştir. Duruma bir noktada yeter denmesinin ve başka bir yol denemesinin gerektiği tavsiyesinde bulunmuştur.
ABD Başkan Yardımcısı Biden Türkiye’yi ziyaret etmektedir. Suriye ve İran konularının yanında PKK terörüyle mücadele konusu da ana gündem maddesidir. Onun da Türkiye’nin mücadele için Irak’ın kuzeyine yapmak istediği harekâtı önleme yönünde tavır takınacağı, istihbarat konusunda desteğe devam edeceklerini söyleyeceği ve Türkiye’nin taviz vermesi konusunda tavsiyelerde bulunacağı beklenmektedir. Sözde verecekleri desteğin karşılığında Suriye ve İran için isteklerde bulunacağı düşünülmektedir.
***
Görüldüğü üzere herkes kendi çıkarları doğrultusunda ancak Türkiye’nin varlığı, bütünlüğü, güvenliği, ulus devlet anlayışı ve üniter yapısı aleyhinde tavsiyelerde bulunmakta ve Türkiye’den tavizler beklemektedir. Türkiye’nin kendi güvenliğini bir başka ülkenin inisiyatifine ve insafına bırakma lüksü yoktur. İnisiyatifi ele alarak çekinmeden ve aktif olarak güvenliğini kendi kararıyla kendisi sağlamalı, kendi güvenliğine zarar vermeyen başka konularda girişimlerde bulunmaktan da kaçınmalıdır.