Peşmerge petrolü ve Türkmenler!

Her şeyden önce, Irak’ın Kuzeyi’ndeki petrol ile ilgili, Türkiye’nin yaptığı bütün girişimlerin ve sözde anlaşmaların, soydaşlarımızın aleyhine olduğunu belirtmemiz gerekiyor.
Peşmerge petrolünün, dünya pazarlarına ulaşma faturasının bu kadar “basit” olmaması gerektiğine bütün dünya tanık oluyor.
Tabii ki, en fazla üzülen hatta “endişeye” , Irak’ın Kuzeyi’ndeki soydaşlarımız düşüyor.
Gerçekten de, “peşmerge petrolü” Türk dış politikasının veya ekonomik durumunun bir başka “yüz karası” olarak tarihe geçmiş bulunuyor.
Oysa, “peşmerge petrolü” nü tanımamak dolayısıyla taşımasını ve dış ülkelere ticaretini yapmamak en normal davranışlar arasında öncelik alıyor.
Zira, Irak’ın Kuzeyi’ndeki petrolün, resmen Irak hükümetine ait olduğu biliniyor ve onaylanıyor.
Bu petrolün satımından elde edilecek paranın sadece, yüzde 17’sinin peşmergelere bırakılmış olduğunu Irak Anayasası yazıyor.
Bu konuda da, karşılıklı mutabakatın varlığı, başka ülkelerin çeşitli müdahalelerine cevaz vermiyor.
Üstelik, peşmergenin; “kaçak” petrolünü ne karadan, ne denizden ne de havadan kaçıracak durumda olmadığı da biliniyor.
Hal böyle iken, Türkiye çeşitli dolambaçlı yollarla, “mal bulmuş magribi gibi” petrolü taşımak ve pazarlamak yolunu seçiyor.
Bu yüzden de, ta Ceyhan’a kadar getirildiği hatta depolandığı bizzat Enerji Bakanı Taner Yıldız tarafından söylenen petrol, şimdilik yerinde duruyor.
Bugünlerde yeni tavizler verilerek, petrol trafiğinin başlaması bekleniyor.
Ne var ki, Türkiye’nin büyük bir “hata” yaptığı ve soydaşlarının özgürlüğü için kullanabileceği önemli bir kozu harcadığı ortaya çıkıyor.
“Peşmerge petrolü” nün Irak’ın Kuzeyi’nden bu tür çıkarılışından başka pratik bir yolun olmadığı biline biline, soydaşlarımızın hakkını daha doğrusu hayatlarını koruma fırsatı göz göre göre yitiriliyor.
Nitekim, Financial Times gazetesi, Türkiye ile Kürdistan Bölgesel Yönetimi (peşmergelerle) arasında imzalanan petrol boru hattı anlaşmasını ele aldığı makalede, KBY’nin egemen bir devlet olmadığını ve böyle bir anlaşma imzalama yetkisi ile ilgili şüphelerin arttığını ifade ediyor.
Gazetenin Türkiye muhabiri Daniel Dombey’nin yazdığı makalede, Ankara ve Erbil’in gizli bir petrol anlaşması yaptığı ve bunun Orta Doğu’nun haritasını değiştireceği yönündeki heyecanlı konuşmaların yıl boyunca devam ettiği, ancak şimdi anlaşmanın açıktan ilanını takiben ne zaman ve nasıl uygulanacağına dair kuşkuların arttığı belirtiliyor.
Financial Times gazetesi, çok önemli ve stratejik bir gelişmeye de değiniyor:
“Yetkililerin, ilkeler üzerinde Nisan’da görüş birliğine varıldığını söylediği anlaşma, Kuzey Irak KBY’yi Bağdat’taki merkezi hükümetten ekonomik bağımsızlığa doğru yaklaştıracak.”
Zaten, Irak petrolünün “lanetlenmiş” bir varlık olduğu da öteden beri kabul ediliyor.
Musul petrolünün, kudretli Osmanlı İmparatorluğu’nun başına neler getirdiğini asla unutulmuyor.
Sonra, Irak Kralı Faysal, Nuri Sait Paşa, Abdülkerim Kasım ve Saddam Hüseyin’in hep petrolün diyetini ödediği ister istemez hatırlanıyor.
Irak’tan perişan olarak “mağlup” ayrılan ABD’nin başına gelenleri de, bu periyottan arındırmamak icap ediyor.
Gerçekten de, Irak petrolü sanki “lânetlenmiş” bir varlık gibi devletlerin veya liderlerinin peşini bırakmıyor.
“Türkiye, Irak Türk’ünü yalnız bırakma” başlıklı kısa bir nottan derlediklerimiz bile gerçekleri ne kadar haykırıyor:
“.... Üst düzey Türkmen yetkililerine ve kuruluşlarına yönelik bombalama eylemleri, siyasetçi, doktor ve iş adamlarına karşı tehdit ve suikast girişimlerinin hâlâ devam etmesi, aslında her şeyi göz önüne sermektedir.
Bu gelişen olaylar Irak Türklerine karşı topyekûn bir psikolojik savaştır.
Hedef nedir?
Irak’ta Türk varlığını yok etmek...”
Bu “trajedi” ye yürekler dayanmıyor.
Soydaşlarımızın, haykırışları her seferinde sadece Hoyratlarda yankılanıyor.
Üstüne üstlük, peşmergenin daha da güçlenmesi ve zalimleşmesi için; kendi elinle, ardına kadar ona kapıları açmak, neyin nesi oluyor?
AKP iktidarı nereye!

Yazarın Diğer Yazıları