Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Sadi SOMUNCUOĞLU
Sadi SOMUNCUOĞLU

Perdenin arkası/ dokunulan egemenliğimiz

Konumuz dokunulmazlıklar. Herkes, PKK’lılara dokunulacak diye büyük bir bekleyiş içinde. Acaba bu haklı bekleyiş nasıl sonuçlanacak? Bakalım.
Başbakan Erdoğan Salı günkü grup toplantısını parti merkezinde yaptı. Terör ve bölücülük konusunda ciddi tespitlerde bulunarak, şöyle dedi: “Herkes etnik bir kafa zihniyetini bir kenara koysun... BDP kendisini seçenlerin değil, terör örgütünün idaresini temsil etmeyi seçmiştir... yaşatmayı değil, ölmeyi ve öldürmeyi teşvik eden bir tutum içinde olmuştur... Milletin önünde eli kanlı teröristlerle kucaklaşmak gibi bir densizlik sergilediler... açıkça demokrasiyi zehirliyor, hukuk sistemine meydan okuyor... hukuku, yasaları, anayasayı, hatta insani değerleri çiğneyen söylemlere ve eylemlere, biz daha fazla seyirci kalamayız... dokunulmazlık zırhı altında her gün gerilim, her gün tahrik üreterek, sokakları çatışma alanına çeviriyorlar... biz eğer buna sessiz kalacak olursak, bilesiniz ki bu halk bizi affetmez, Allah da bizi affetmez... bu memleket yol geçen hanı mı?”
Açıklamalar güzel de, bölücü 60 kadar milletvekili kararlı bir şekilde, hayır oyu vereceğini söylemiş. Bunun üzerine “istişare” ve “ikna” görüşmeleri başlatılmış. İşin nereye varacağını bekleyip göreceğiz.
Başbakanın söylemlerine yürekten katılıyoruz. Ve “galiba tehlikeli gidişten dönülüyor” diyerek sevinmek istiyoruz. Ama kazın ayağı pek öyle görünmüyor. Bu her zaman başvurulan yeni bir “kamuoyunu uyutma” taktiği olabilir mi endişesi taşıyoruz. Acaba gerçek nedir? Ona da bakalım.
Önce soralım: “Neden, bölücü terör tepemize çıkıncaya, dönülmesi güç ve ağır bedellerin ödenmesini gerektirinceye kadar beklendi?”
Bu soru önemli. Dokunulmazlık konusunda AKP Grup Başkan Vekili Nurettin Canikli’nin sözünü hatırlamalıyız. “Kamuoyu yoklamalarında, halk PKK ve BDP’lilere çok tepkili. Bunu dikkate almak zorundayız.” Yani halk AKP’ye karşı bir uyanış içinde, bunun giderilmesi gerekiyor.
Sık sık yapılan anketlerde hangi konuda parti aleyhine bir tepki oluşuyorsa, hemen şiddetli karşı konuşmalar yapılarak endişeler gideriliyor. İşte bu, kamuoyu yönetiminde değişmeyen ana stratejidir.
Bu “demokratik” bir davranış olabilir mi? Hayır. Zira burada millet iradesine uymak amacı yok. Tam tersi var. Millete rağmen, milleti “uyutarak” veya “aldatarak” kendi programlarına ram etme var. Tehlikeli olan da budur.
Stratejiye göre dokunulmazlıklar kalkabilir. Ama, (gerçi mahkemelerin ne yapacağını bilemeyiz) siyaset bölücülerin tutuksuz yargılanmalarını ister. Bu da seçimlere kadar uzarsa, bölücüler Mecliste olacak demektir. Böylece AKP, “Bölücü terörle mücadelede kararlıyız. Tutuklama mahkemenin işi” diyerek endişeleri gidermiş olacaktır.
Bütün bu değerlendirmeler, sahnenin önünde görülenlerdir. Esas olan sahnenin arkasıdır. Orada çok dilli, çok milletli yeni bir devlet inşa ediliyor. Federal yapıya geçiş hızlandırılıyor. Her şey bu arka planı gizlemek için yapılıyor.
Kısaca Türk Milletinin egemenliğine
dokunuluyor.


Bir mektup

E-posta ile bir mektup geldi. Şöyle: “Bu ay Samos adasına gittim. Orada Yunanlı bir arkadaş, kendi liderleri dahil en sevdiği ve saygı duyduğu liderin Erdoğan olduğunu söyledi, ben şaka yapıyor diye güldüm. Çok ciddiyim, dedi. Sebebini sordum:
‘Bak dostum dedi, bütün ömrüm Türkiye’nin ülkemize olan tehdidi ile geçti. Şimdi Erdoğan’ın sayesinde çok rahatız.
1- Atatürk’e tarihten gelen bir nefretimiz var, Erdoğan Atatürk’ü bitirdi.
2- Dünyanın en güçlü ordularından birine sahiptiniz, onu da darmadağın etti, komutanları hapse attı. Bu ordu bir daha toparlanamaz. Siz 80 milyonsunuz, biz 10 milyon, ne kadar ürkütücü değil mi?
3- Erdoğan tüm azınlıklara kendi devletlerini kuracağı yolu açtı. Yakında 5-6 yeni devlet kurulur ve nüfuslarımız eşitlenir.
Daha ne yapsın, 80 yıldır bizim politikacılarımız Erdoğan’ın yaptıklarının onda birini yapamadılar. İşte saygım ve sevgim bu yüzden.’
Ben buz kesildim. Farkında değilim gözümden yaşlar akıyor, tıkandım. Arkadaşım Costas fırladı peçete ile yüzümü sildi, bir yandan özür diliyor, fakat teselli edecek kelimeler bulamıyordu.
Bir daha oralara gitmem, gerçeği tokat gibi vuruyorlar suratımıza. Burada oturur yandaş gazete okur koyun gibi yaşarım. Taa ki kesim gününe kadar.
Yurdanur AKGÜN Sürüdeki koyunlardan biri...”
Evet mektup böyle. Yorumu size ait.

Yazarın Diğer Yazıları