“Pensilvanya” değil, AKP iktidarı!
“Olayların arkasında Pensilvanya var” diyor, Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı, Recep Tayyip Erdoğan.
Yani Erdoğan, Bingöl’de polisleri şehit eden teröristlerinin aslında böyle bir düşünce ve niyetleri yoktu, onları Pensilvanya mı ayarttı demek istiyor?
PKK, Kandil’de Uzi marka suikast silahlarının kullanılmasının da öğretildiği bir tim kurduğunu, diplomalarını Karayılan’ın elinden alırlarken çekilen fotoğraflarla birlikte servis etti.
Cani Cemil Bayık daha birkaç gün önce “Tezkere ile birlikte çözüm süreci sona ermiştir. Bu sebeple suikast timlerimiz ve gerillalarımızı Türkiye’ye gönderdik” dedi ya.. Yani şimdi bu suikast timi de mi Pensilvanya’nın işi? Kandil’deki teröristlerin Türkiye’ye geçmeleri direktifini Karayılan’a Pensilvanya mı verdirdi?
Erdoğan, “PKK’ya mazeret bulmak” Bakanlarının evlerindeki para kasalarını, banka müdürlerinin evlerindeki içi döviz dolu ayakkabı kutularını ve “Sıfırlama tapelerini” ortaya çıkaranları bir yerlere yamayıp yerin dibine batırmak için milleti aptal, âlemi sersem yerine koymaya devam ediyor...
Hem bu PKK’ya meydan okuma konuşmalarını niye Rize’de, Trabzon’da yapıyor, niye Diyarbakır’da yapmıyor? Yoksa kendileri de mi, “Fırat’ın ötesine geçemeyenlerden” oldu?
“Hayat süren leşler!”
İşte böyle bir ortamda yani ülke parçalanır, sokaklarında mal ve can emniyeti kalmaz, kan gövdeyi götürür, gaflet ve ihanet, almış başını giderken...
Çok daha iyi anladım ki Türkiye’nin en büyük yeraltı serveti mermeri, altını, boraksı ve Türk milletinin eline geçmesin diye kasten ortaya çıkarılamayan petrolü değil...
Türkiye’nin en büyük yeraltı serveti toprağın altındaki şehitleri, gazileri, iffet timsali anneleridir.
İşte bugün bu servetin himmetine ihtiyacımız var.
Ben, Peygamberimin haberine bütün kalbimle inanıyorum ki...
Toprağın üstündekiler Necip Fazıl’ın “Sakarya Türküsü”nde dile getirdiği gibi “Siz, hayat süren leşler, sizi kim diriltecek?” sorusuna muhatap hale geldiklerinde...
Toprağın altındakiler, “İş başa düştü” dercesine Allah(c.c.)’tan, oğulları, eşleri, velhasıl sağ olan bütün yakınları için yaptıkları hatalar sebebiyle, “Rabbimiz, oğlumuzu, kızımızı bu hatasından tövbe etmeden canını alma” niyazında bulunurlar.
Ölülerimiz geride kalanlar hırsızsa onun hırsızlığından, namussuzsa namussuzluğundan, hainse hainliğinden, fitne unsuru ise fitnesinden, katilse katilliği, zalimse zalimliği, kâfirse kâfiliğinden acı duyar, yukarıda mealen özetlediğimiz duaya sarılırlar...
Böyle olduğu içindir ki Yahya Kemal 15 milyonluk Türkiye’yi Yurt dışında elçi olarak temsil ederken kendisine, “Türkiye’nin nüfusu ne kadar?” diye sorulan soruya:
“- 70 milyon!”
Cevabını vermiş, muhatabı, “Ama nasıl olur?” deyince de:
“- Biz ölülerimizle birlikte yaşarız!”
Deyivermiştir..
Evet, ölülerimiz bizimle, biz de ölülerimizle yaşarız ve işte bu bizim “en büyük servetimiz” dir ve işte bu yüzden bu millet ne zaman “yerin dibine vursa” yerin dibindeki köklerinden güçlenir ve yeniden ve daha diri olarak ayağa kalkar..
Yer altı servetimiz “ölülerimizin” bizim için Rabbine yalvarmasından netice alabilmemiz için yer üstündekilerin de kalbî ve fiili duaya durması, bütün sebeplere sarılması, velhasıl “Hayat süren leşler” olmaktan kurtulup “Hayat veren neşter” olması günleri tam da bugünlerdir...
Teşekkürler
Değerli Yümni Sezen Hocam,
Mektubunuzun her satırını burnumun direği sızlayarak okudum. Telefonla konuşacak mecalim olmadığı için size buradan teşekkür ediyor, ellerinizden öpüyorum. Allah(c.c.) milletimizin yâr ve yardımcısı olsun, bağlanan basiretlerimizi çözsün. Âmin. Hasan Demir