Patronunu kandıran banka CEO'ları
Türkiye öyle bir hâle geldi ki, her şey kâğıt üzerinde iyi görünüyor.
Kâğıt üzerinde ekonomimiz tıkırında. Oysa insanlar sokaklarda yemek toplar hale geldi.
Kâğıt üzerinde enflasyon yüzde 12. Gidin bakalım markete bir önceki ay aldığınız peynirin, yağın, zeytinin ve etin fiyatını bulabiliyor musunuz?
Kâğıt üzerinde işsizlik son üç ayda düşmüş görünüyor. İyi de artık insanların İşçi Bulma Kurumu''na gidecek parası yok. Nasıl olsa bir şey çıkmayacak diye otobüs parası bile harcamıyor.
Kâğıt üzerinde uçak üretiyoruz, uzaya gidiyoruz.
Dünyanın en iyi, en gelişmiş ülkesiyiz.
Her şey kâğıt üzerinde.
Kâğıdın üzerindeki ile gerçekler çok farklı.
Tıpkı bankaların kârı gibi.
Bankalar batık krediyi canlı tuttuğu sürece, yeniden yapılandırdığı sürece kâr yazıyor. Adam 2 yıl önce yüzde 13 ile kredi almış ve ödeyemiyor. Bunu banka yüzde 20 ile yapılandırmış. Onu da ödeyememiş bu kez yüzde 25 ile yapılandırıyor. O da yetmedi bir kez daha yapılandırıyor. İktidar istiyor banka yapılandırıyor.
Banka gerçek olmayan, kâğıt üzerinde kâr yazarken zaten bu borcu ödeyemeyecek şirket ya da vatandaş da batmaya doğru hızla ilerliyor.
Kimse çıkıp da demiyor ki, "İyi de bu adam zaten borcunu ödeyebilseydi yüzde 13 faiz ile öderdi. Faiz olmuş yüzde 25 nasıl ödesin." 100 liralık borç olmuş faizle birlikte 200 lira.
Bu herkesin işine geliyor.
Banka kâğıt üzerinde kâr yazıyor, banka CEO''su bu kâra göre yıl sonu 5-6 milyon lira primini alıyor.
Bu, banka patronunun da hesabına geliyor. Bir kez girdiği ve bir türlü çıkamadığı bankası kâğıt üzerinde de olsa hep kârlı görünüyor. "Belki bir gün yüksek çarpanla yabancıya bankayı çakarım" düşüncesiyle buna göz yumuyor.
Denetleyici ve düzenleyici kurum tüm bunları bilmiyor mu?
Elbette biliyor! Tıpkı ekonomi yönetimi gibi. Ülkenin en önemli finansal göstergesi olan bankacılık sektörü kâğıt üzerinde de olsa çok iyi görünüyor.
Bu onlara yetiyor.
İşte kâğıt üzerinde oyunlara bir yenisi de şu günlerde ekleniyor.
Bu oyunun adı benim de sık sık dile getirdiğim vadesiz mevduat.
Vadesiz mevduat demek banka için bedava kaynak demek. Vatandaşın parasını bedava alıp, başka vatandaşa yüksek faizle satmak.
Şu günlerde bankacılık sektöründe en gözde konu bu.
Bankalar her üç ayda bir, bilanço açıklıyor. Bu bilançolarla birlikte toplam mevduat içindeki vadesiz payını gururla açıklıyorlar.
Yüzde 100''ü yerli iken, yüzde 100''ü Avrupalı bir sermayeye geçen banka açıklama yapıyor: Tüm mevduatlardaki vadesiz payımız yüzde 45.
Yuh olsun! Bir de bunu utanmadan açıklıyorsunuz. Banka diyor ki, "Bana parasını getiren insanların yüzde 45''ine hiç faiz ödemedim." Bunu enflasyonun yüzde 1, faizin de 2 olduğu ülkede yapsan kimse şaşırmaz, ama bunu Türkiye''de hem de enflasyonun yüzde 13, mevduat faizinin yüzde 19 olduğu bir ülkede yapıyorsan "yuh" derler.
İşte banka CEO''ları 6 aylık bilanço öncesi patronlarını kandırmak ve bu vadesiz rakamını yüksek göstermek için yine operasyon yapıyorlar. Banka bölge müdürleri tüm şubelere haber gönderip, müşterilerin mevduat vade sonlarının mutlaka 30 Haziran''a getirilmesini istiyorlar.
Neden, çünkü 30 Haziran günü müşteriyi ertesi günü daha yüksek faiz verme bahanesi ile kandıracaklar. Müşterilerin parası da 6. aylık bilançoda vadesiz görünsün diye 1 gün vadesizde kalacak.
Dedim ya herkes oynuyor. Bu oyunda herkes bir şeyler götürüyor.
Kaybeden ise her zaman olduğu gibi vatandaş oluyor.
Vatandaşlara uyarım; siz bu oyuna gelmeyin ve mevduat vadenizin sakın ola 30 Haziran''a getirilmesine izin vermeyin.
Bu çirkin ve ahlaksız ticarete bari kendinizi kurban etmeyin!