"Paralel devlet"in daniskası veya "büyük felaket!"
17 Aralık milat oldu. Neyin miladı mı? Açık değil mi? Ortaya konan bilgi ve belgelere göre; eşi menendi görülmemiş, ülke, bölge sınırları tanımayan, yaygın ve sürekli soygunun; dahası insan, ahlak, din, iman, devlet millet yıkımının enkazı altında kalışımızın miladı..!
Buna "devlet krizi" adı verildi. Daha açık ifadesiyle, ortaklar birbirine düşünce; milyon veya milyar TL/$/'luk kara-ak para vurgunlarına, tonla ifade edilen altın kaçakçılığına, arsa rantlarına, ihale mafyacılığına, rüşvet, tehdit ve şantajla esir alınan iş adamlarına dair yazılanlar, söylenenler aldı başını gitti. İyi de, ülkeyi perişan eden bu bilgi, belge ve söylenenlerin gerçeğini ortaya çıkaracak olan devlet, yani bağımsız yargı değil mi? Evet de, suçlanan iktidardakiler olunca, bu yol işletilemedi. Hukuku harekete geçiren, savcı, hakim ve adli kollukta görevi yapanlar, hiçbir kurala dayanmadan yıldırım hızıyla yerlerinden uçuruldu. Bu defa işler tersine döndü, "kolluk gücü" mahkeme kararlarının gereğini yapmadı. Dahası, adı geçen yargı mensupları "paralel devlet"in uzantıları olarak suçlanıp haklarında "çete örgütü" kurmaktan soruşturma başlatıldı. Eğer söylendiği gibi "paralel devlet" varsa ve devletin içinde "çete örgütü" kurulmuşsa, bunun suçlusu iktidardan başkası olabilir mi? Bu haliyle buna "suçun itirafı" denmez mi? Kısaca, ağır iddialarla suçlananlar değil de, suçları takip eden görevliler "suçlu" konumuna getirildi.
Büyük felaket
Bu karmaşa içinde çalkalanan Türkiye'mizde, kafalar son derece karışmış vaziyette. Tam bu ortamda varlığımıza yönelen ve ülkemizi iyice kuşattığı görülen uluslararası boyuttaki tehdit ve tehlikeler, dikkatlerden uzaklaşmış, gündemden düşürülmüştür. Bu yakın tehdit ve tehlikeleri şöyle sıralayabiliriz: 1) Bölgede fiili olarak "paralel devlet"in daniskasını kurmuş olan KCK-PKK terör örgütünün, 30 Mart seçimleri ile bağımsızlığını ilan edeceğini açıklaması ve buna ses çıkarılmaması. 2) Suriye'de, güvenliğimizi tehdit eden iç savaş, kurulmakta olan özerk bölgeler ve ülkemizden beslenen terörizm. 3) Tehcirin 100. yılı dolayısıyla, Ermenilerin uluslararası platformda başlatacakları saldırılar ve bunların görmezden gelinmesi. 4) Kıbrıs'ın Rum adası yapılması için ABD-AB ikilisinin başlattığı çalışmalar. 5) Egede, 16 adaya el koyan, bayrağını diken Yunanistan'ın egemenlik alanını sınırlarımıza dayatma gayretleri. 6) Sıcak para ve borca dayanan ekonomimizin, geliyorum diyen kriz karşısındaki kırılgan durumu. 7) Derinleşen devlet krizi.
Gündemimiz
Şimdi de önümüzdeki seçimlerin takvimine bakalım: Bu yıl Mart'ta Yerel Yönetimler, Ağustos'ta Cumhurbaşkanı seçimi, 2015'te Milletvekili seçimleri yapılacaktır. Yukarıda özetlenen ağır tablo karşısında, öyle zannediyoruz ki, AKP iktidarı çok zor durumdadır. Hatta, devam edeceği anlaşılan yeni suçlamaların yaratacağı kirlenme karşısında, bu bölünme yoluyla da olabilir, iktidardan düşeceğini tahmin edebiliriz. Bu durumda kaçınılmaz olarak görev MHP-CHP ikilisine düşebilecek, Milletvekili seçimleri, Cumhurbaşkanı seçimi ile birleştirilebilecektir. Seçimler sonunda ise, AKP'nin iktidara gelemeyeceğini söyleyebiliriz.
Diyelim ki bu ihtimaller gerçekleşti, iktidar değişti. Gelenlerin, yukarıda özetlenen ağır tablo karşısındaki, diğer ifadesiyle "bataklıktaki" Türkiye'yi kurtarmaları mümkün olabilir mi? Cevabımız şudur: Eğer mevcut parti programları ve kadrolarıyla hareket edilirse, korkarız ki bu mümkün olmayacaktır. Çünkü normal bir Türkiye için hazırlanmış olan program ve kadrolarla netice alma imkanı yoktur. Ama, durumun fevkaladeliği dikkate alınarak, bugünden tezi yok, en seçkin, ehliyet ve liyakat sahibi kimseleri bulup 7 konuda 7 komisyon kurarak, ana hatlarıyla ciddi bir program hazırlanır, kadrolar da buna göre takviye edilirse kurtuluş niçin olmasın?
Tabii böylesine hayati bir konuda görevin sadece partilere düştüğünü söylemek yanlış olur. Demokratik ülkelerde, medya, baro, sendika, dernek, vakıf ve benzeri sivil toplum kuruluşlarına önemli görevler düştüğü malumdur. Hatta her birey ve yurttaş da devreye girmek zorundadır. Unutmayalım ki, her şey insanla başlar, insanla biter. Bunun idraki içinde olmalıyız. Seyirci kalınırsa, bugünleri ararız.
Eğer, Erdoğan başkanlığındaki AKP iktidarı devam edecek olursa, Türkiye'yi bu bataklığa sürükleyen siyasetin mimarlarından kurtuluşu değil, (Allah korusun) Türk Milleti, vatanı ve devletinin dağılmasını beklemek aklın gereği olur. Buna "büyük felaket" diyoruz.
Kanaatimize göre Türk Milleti, birliğini ve bütünlüğünü sürdürmek için olağanüstü hale göre hazırlanmış bir iktidarı iş başına getirecektir.