Paracı doktorlar(!)
Gidiyorlarsa gitsinler miş.
Kimler?
Doktorlar.
*
Biraz, suya düşen anahtar misali olacak; durduk yere mevzuyu “yandı bitti kül oldu”ya bağlamak gerekecek ama;
Yağsız yemek olur da doktorsuz sağlık olur mu?
Sağlıksız toplum olur mu?
Allah muhafaza bir “kırgın” bastırdı; “millet” kalır mı?
E milletsiz devlet olur mu?
Devletsiz vatan?
Kimi nereden kovacak, kovalayacaksınız o zaman!
*
Fakültelerine girebilmek için daha çocuk yaştan itibaren en çok çalışmak zorunda olanlar ve de çalışanlar onlar.
En yüksek puanları almak zorunda olanlar ve de alanlar onlar.
En uzun süreyle okumak zorunda olanlar ve de okuyanlar onlar.
En ağır sınavlardan geçmek zorunda olanlar ve de geçenler onlar.
Yeri geldiğinde “mucizeyi” gerçekleştirmesi beklenen ve de “mucizevi” işlere imza atanlar onlar.
Gelin görün ki…
Memleketin en özel, en çalışkan, en disiplinli, en ince elenip sık dokunarak seçilmiş çocukları olarak çıktıkları yolun sonunda, kâh bir avuç çapulcu, kâh terörist, kâh nankör muamelesine uğrayanlar yine onlar.
El insaf yahu!
*
Doktorlar sahiden para mı beğenmiyorlar?
İstedikleri tek şey “daha çok para” mı?
O zaman “doktor” olurlar mıydı?
“Daha çok para”ya ulaşmanın, çok daha kolay, konforlu, emeksiz türlü yolu varken bu uzun ve çetin yola başvururlar mıydı?
Mazohist mi bu insanlar!
*
Doktorlar;
Evet, mesleklerinin önemi, önceliği ve harcadıkları emekle orantılı, adil bir ücretlendirme de istiyorlar ama…
Bir de, “performans sisteminin köleleri” olmak istemiyorlar. Hastaya “Şikâyetin nedir” diye bile soramayacakları zaman dilimlerinde teşhise zorlanmak istemiyorlar. Ki, canını seven herkesin de istemesi gerekmiyor mu bunu onlarla!
*
Tıp eğitiminde niteliğin niceliğe kurban edilmesini istemiyorlar; haraç mezat dağıtılan merdiven altı diplomalara karşı çıkıyorlar. Ki, yine canını seven herkesin karşı çıkması gerekmiyor mu “tıp” gibi ciddi uzmanlık, tecrübe gerektiren bir eğitimin ayağa düşürülmesine!
*
Covid-19 başta olmak üzere meslek kaynaklı tüm viral, kimyasal, ışıma, vesair etki ile oluşabilecek hastalıklara karşı “meslek hastalıkları yasası” istiyorlar. Öyle ya, bu hastalıklara “yan gelip yatarken(!)” yakalanmıyorlar!
*
Sağlıkta şiddet yasasının etkili ve caydırıcı olacak şekilde yeniden çıkarılmasını sağlık kurumlarının, şiddeti oluşmadan önleme tedbirleri kapsamında değerlendirerek “Üst düzey güvenlikli” kılınmasını istiyorlar. Her gün, içlerinden birkaçının kafası gözü patlatılıyor, kimi bıçaklanıyor, kimi kurşunlanıyor hastane koridorlarında; önlerindeki sedyeden hasta kaçırmaya çalışanlar oluyor düşünün; haksızlar mı?
*
Mesai saatlerine “insani” bir düzenleme bekliyorlar. Uzun nöbetlerin ertesinde çalışmama hakkı. Hem nöbet sonrası geçirdiği kazada ölen genç doktor Rümeysa’yla aynı kaderi paylaşmamak, hem aynı yorgunluk/dalgınlıkla hastalarına tehdit oluşturmamak için. Ki, canını seven herkesin buna destek vermesi lazım değil mi?
Hafta sonları uzun acil nöbetlerinin son saatlerinde, doktorların da, hemşirelerin de en yorgun anlarına denk geliriz korkusuyla, kaç defa “mesai”nin başlamasını beklediğimi bilirim ben çocuğumun hastalığında…
*
Gerçekten anlamakta güçlük çekiyorum;
Yaşatabilmek için yaşamaları gerektiğinden mi bu öfke doktorlara!
*
Kaldı ki…
Bizatihi Sağlık Bakanı’nın özel hastane patronu olduğu yerde, doktorları bir “ceza”, “had bildirme”, “meydan okuma” yöntemi olarak özel hastanelere kovalarcasına konuşmak, bunu yaparken alttan alta özel hastanelere “yüz vermeyin bunlara(!)” mesajı yollamak, Bakan Bey’e de ayıp olmadı mı biraz?
Özeldeki ücretleri de baskılamak gibi bir “B planı” yoksa tabii arka planında!
+++++++++++
SORU-YORUM
———
Eski Başbakan Tansu Çiller “Ben milletimi özledim” demiş; neredeydi ki?
Öyle ya, insan “dahil” olduğu bir yeri, “bir” olduğu birini özlemez değil mi?
YASA DEĞİŞTİRMEK ENGEL DEĞİL Kİ…
+++++++++++
Hürriyet yazarı Abdülkadir Selvi, AK Parti ile MHP’nin, bir süredir üzerinde çalıştıkları seçim yasa tasarısını TBMM’ye sunacaklarını haber verdiği yazıda, iki partinin bu kadar bekleme sebebini “erken seçim tartışmalarının önünü kesmek” olduğunu savunuyordu.
Anayasa’nın 67. maddesinde, “Seçim kanunlarında yapılan değişiklikler, yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde yapılacak seçimlerde uygulanamaz” denilmesinden hareket eden Selvi, “O nedenle diyorum ki seçim yasasındaki değişiklikler hangi tarihte Meclis’ten geçerse onun üzerine bir yılı ekleyin, o size erken seçim olup olmayacağı fikrini verir” diyordu.
İyi de, seçim yasasının değişmesi seçim yapmaya engel mi?
Yasada yapılacak değişikliklerin uygulanamayacak olması seçimin yapılamayacağı anlamı taşır mı?
İktidar açısından “şartlar olgunlaşır” yahut “kaçınılmaz” hale geldiği anda pekala eski hükümlerle gider sandığa.
Yasa değişikliği buna mani değil ki.