Papaz Okulu meselesi
İmralı “Mutabakatı” na göre “Devlet erkanı” toplanıp, “Demokratikleşme(!)” (egemenliği paylaşma) paketi hazırlamış. Paketi MİT, teröristbaşına götürmüş. Pakette; iki dilli devlete geçişi güçlendirecek “Ana dilde kamu hizmetine erişim”, “KCK Bşk. Apo’nun örgütü doğrudan yönetmesi”, “Özel okullarda ana dilde eğitim”, “Papaz Okulu’nun açılması” gibi konular varmış!
Biz, Papaz Okulu üzerinde duracağız...
1844 yılında açılan okul, 1923’e kadar Yüksek Ortodoks Teoloji Okulu statüsünde faaliyet göstermiştir. Lozan Antlaşması’ndan sonra, (1923-1951) ortaöğretim (4 yıl ortaokul, 3 yıl teoloji) okulu olarak devam etmiştir. 1947 yılında ABD Başkanı Truman’ın özel uçağı ile getirilen ve sahte bir işlemle Türk kimliği verilen Athenagoras, Fener Patriği yapılmıştır! Marshall Planı’ndan güç alan Athenagoras, Lozan Antlaşması’na ve mevzuatımıza aykırı olarak okulun statüsünü değiştirip, yabancı öğrenci alabilen yüksekokul konumuna getirmiştir. Liseden sonra dört yıllık eğitim verildiği halde, MEB Talim ve Terbiye Dairesi’nin 25 Eylül 1951 tarihli Yönetmenliği ile “sadece rahiplik mesleğine girecek öğrencileri yetiştirmesine” imkan tanınmıştır. Bu düzenleme hukuka aykırı olduğu için arızidir.
Bu durum, Yargıtay’ın 1971 yılında bütün özel yüksekokulları devletleştirme kararına kadar devam etmiştir. Patrikhane, Yargıtay’ın bu kararına uyarak bir üniversiteye bağlanmayı kabul etmediği için, yüksekokul kısmı kendiliğinden kapanmıştır. 1971-1972 eğitim döneminde “Heybeliada Özel Rum Lisesi” adını taşıyan okul, daha sonra Patrikhane tarafından tamamıyla kapatılmıştır.
Hukuki durum: Anayasa’nın 24/3 md; “Din ve ahlak eğitimi ve öğretimi Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır” hükmüne göre, Patrikhane’ye bağlı bir teoloji yüksek okulu açılamaz. Bu, Anayasa’nın 10. Maddesindeki “eşitlik” ilkesine de aykırıdır. Anayasa 130. Md, “Üniversiteler devlet tarafından kurulur. Vakıflar, devletin gözetim ve denetiminde üniversite açabilir.” 132. Md, “Sadece TSK ve Emniyet’e bağlı özel yüksek öğretim kurumları açılabilir” ve 5580 sayılı Özel Öğretim Kurumu Kanunu 3/son md. göre; “Askeri Okullar, emniyet teşkilatına bağlı okullar ve din eğitimi yapan kurumların aynı veya benzeri özel öğretim kurumu açılamaz” ifadeleri, devletin temel yapısını belirleyen hükümler olarak ortada iken, tüzel kişiliği de olmayan Patrikhaneye bağlı bir yüksek okul açılamaz.
Patrikhanenin iddiası, Lozan Ant. 40 ve 41. Md. azınlıklara imtiyaz değil, Türk vatandaşları ile eşitlik tanıyor. 45. Md. bu eşitliği, Batı Trakya Müslüman-Türk azınlığı ile karşılıklılık şartına bağlıdır. Yunanistan eşitliği tanımıyor.
Siyasi durum: Heybeliada Ruhban Okulu ve Patrikhane, Lozan müzakere tutanaklarında olduğu gibi, bir Türk kurumudur. Bu sebeple her türlü düzenleme, egemen olan Türkiye Cumhuriyetinin kanunlarına tâbidir. Aksi takdirde, Rum Ortodoks kanunları devlete egemen olur. Patrikhane, Evrensel (Ekümenik) ve tüzel kişilik de kazanarak, Vatikan’da olduğu gibi, sur içinde bir Rum Ortodoks devletinin kurulması kaçınılmaz olur! Zaten amaç da budur.
Patrikhane, Osmanlı’dan bu yana siyasi emelleri olan dini bir kurumdur. Emeline ulaşmak için düşmanlarla iş birliği yaptığı da bilinmektedir! Bu sebepledir ki, iki Patrik, 1651 ve 1921’de asılmıştır. Aynı ihanet, 1919’da İzmir’in işgalinde de görülmüştür. Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal’in; “Bir fesat ve hıyanet ocağı olan, ülkede ayrılık ve ihtilaf tohumları saçan, Hıristiyan hemşerilerimizin huzur ve refahı için de uğursuzluk ve felaket sebebi olan Patrikhane’yi artık topraklarımızda barındıramayız” demesi bundandır.
Bugün Patrik kendini “fiilen ekümenik” saydığı için, Kudüs Patriğini yargılayıp cezalandırıyor. Sensinod(Kutsal Meclis)’da yabancılara görev veriyor. Bu fiili ekümenliği Türkiye’ye resmen onaylatmak için birçok devletten yardım istiyor. Gittiği her yerde “kerning36 Devlet başkanı!” protokolüyle karşılanıyor, buralarda açtığı “temsilcilikler(!)”, “Büyükelçilik” muamelesi görüyor. Türkiye’ye gelen, neredeyse her devlet adamı Patrikhane’yi ziyaret ediyor, sonra da bunlar, ekümenlik, tüzel kişilik ve Papaz Okulu konusunda yöneticilerimize baskı yapıyor.
Peki, Patrikhane, Osmanlı’da evrensel miydi? Hayır. Fatih, İstanbul’un fethi sırasında İmparator ölünce, Patrikhane başsız kalmasın diye, bir piskoposu Patrik yaptı. Patriğe, sadece Osmanlı ülkesindeki kiliselerin yönetim yetkisi verdi. Yani evrensel yetki vermedi. Esasen Ortodoks ruhaniyetine göre Havariler tarafından kurulmayan kiliseler ekümen olamaz!.. Demek ki ekümenlik dayatması siyasi imiş.