Özne ile nesneyi ayırt edememek!
İnsan, 21. Yüzyıl Türkiye'sinde anlamlandıramadığı kimi gerçeklerle yüzleşince, geçmişi anlamlandırıyor ve pek bir şey değişmediğini görüyoruz.
Neredeyse, insanın İslâmiyet'in ilk yıllarındaki resim ve heykel yasağını savunası geliyor!!
*
O uygulamanın gerekçesi olarak "İslâmiyet put kırıcı bir dindir. Putları kırmıştır. Resim ve heykeller bir ilah gibi görülür ve Allah'a şirk olur" düşüncesi ileri sürülüyordu.
1.400 yıl sonra geldiğimiz noktada da Bruno Latour'un "Biz Hiç Modern Olmadık" sözünü haklı çıkaracak durumdayız.
*
Çünkü hâlen özne ile nesneyi ayırt edemiyoruz!
Bunun birkaç nedeni var, en önde geleni siyasal tarafgirliğin, siyasal kalıp yargıların gözümüzü körleştirmesi.
Geçen hafta İBB'nin 6,5 milyon TL'ye satın aldığı, ressamı ve tarihi açısından "faili meçhul Fatih tablosu" üzerindeki tartışmaları örnek verebiliriz.
Bu tartışmalara katılan "okumuş" bazı kişiler bile nesne (tablo) ile özne (Fatih Sultan Mehmet) ayrımını yapamadılar.
*
Ben tabloyu (nesneyi) eleştirirken, verilen yanıtlar özne (Fatih) üzerinden oldu!
Belki de bir "eristik diyalektiğin kurbanı" oldular! Yani, "her durumda haklı çıkma" kaygısının.
*
Fatih Sultan Mehmed'le ilgili bir tartışma yokken, Fatih'in ne büyük bir padişah olduğunu yazdılar.
Oysa, "konu/öz", önce tablonun failini bulmaktı.
Ne failini bulabildik, ne kaç yılında yapıldığını.
İBB'nin müzayede belgelerini açıklamasını bekliyorum. (Umarım, tarihte sıkça karşılaşılan bir müzayede sahtekârlığına kurban gidilmemiştir.)
*
Bu "vaka" da bir "örnek olay" olarak bize -bir kez daha- göstermiştir ki, siyasetin her iki tarafında da, gerçeklerin peşinde olmayan, hoşuna gideni duymakla mutlu olacak ve bu dünyadan göçüp gidene kadar yaşamını böyle sürdürmek isteyen büyük "gözü kara kitleler" vardır!
Asla hakikatleri duymak istemeyen kitleler, gerçeklere ulaşmak değil cehaletlerini çoğaltmak peşindedirler.
*
Ellerinde "cehalet aygıtı" ise, okudukları gazeteler, yazarlar, izledikleri televizyonlar, siyasal ya da kültürel kanaat önderleridir. Bu cehalet aygıtlarının kendilerinin hoşuna gideni söylemesini beklemekte, bunu duydukça onlara destek vermekte ve böylece karşılıklı olarak birbirlerini -yeniden- üretmekte ve çoğaltmaktadırlar!
Peki, yapılacak bir şey var mıdır?
Ne acı ki, yanıt, umut verici değildir. Milyonlarca yıllık uygarlık/insanlık tarihi bize geleceğimizi göstermekte, "insanı" anlatmaktadır.
*
Bu cehaletle (her açıdan zıt düşünsel kutuplara bulaşmış bu cehaletle), hiçbir şeyin değişmeyeceği, her şeyin kendisini kopyalayarak süre gideceğini görüyoruz.