Özgürlüğün sınırı...
Gaziantep’te yapılan terör saldırısına Başbakan, hükümet ve ana muhalefet partisi genel başkanı, özetle “bunlar insan değil” şeklinde tepki verdiler. Günaydın... İnsan olan terörist olur mu? İnsan olan bebek katili olur mu? Zaten teröristin hedefi insan hakları, insanlık değil, ülkeyi bölmektir. Eğer Hükümet ve muhalefet olarak teröriste insanlık yaparsan, teröre hizmet edersin. Çünkü terörist bu insanlık yaklaşımını zafiyet olarak algılar.
Başbakanın demokratik açılım, Habur, Oslo ve müzakere süreçleri PKK tarafından zafiyet olarak algılandı. Başbakan’ın bu süreçlerin zafiyet yaratacağını hesaplaması gerekirdi. Bunları hesaplamadı mı? Yoksa bilmeyerek yanlış mı yaptı? Dahası da yoksa bilmediğimiz müdahaleler mi oldu? Kamuoyunun bu konudaki endişelerine cevap vermek gerekir.
Kemal Kılıçdaroğlu da teröre ve teröriste yanlış yaklaştı. “Avrupa Konseyi Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’na konulan çekinceleri kaldıracağız” vaadinin sonuçlarının nasıl yorumlanacağını kestiremedi mi? Söz gelimi, özerklik şartının “Yerel makamlar, kanunlarla muhtemelen öngörülen şartlar dahilinde, başka devletlerin yerel makamlarıyla işbirliği yapabilirler’’maddesinin BDP tarafından nasıl anlaşılacağını ve nasıl kullanılacağını kestiremedi mi?
Hüseyin Aygün, bir milletvekili olarak, teröristlere iyi çocuklar derken, PKK’nın meşru gösterilmesini amaçladığı çok açık değil mi? Kılıçdaroğlu, Aygün’ün arkasında dururken, amacının çok farklı olduğu düşünülebilir mi? Bir yandan iyi çocuklar deyip, öte yandan insanlıktan nasibini almamışlar demek, hangi mantığa sığar? Bu tür çelişkiler terörle mücadelede elbette zafiyet yaratacaktır.
Gerek Başbakan ve gerek Kılıçdaroğlu, Cumhuriyetle hesaplaşırken, teröristin boş durmasını mı bekleyeceklerdi?
Terörle mücadele için milli birlik ve beraberlik şarttır. Cumhuriyetle hesaplaşmak bu milli birliği zedeler. Başbakan onuncu yıl marşıyla alay ederken, bu marşın sembolik olduğunu, toplumu bütünleştirdiğini, yoktan var edilen bir ülkenin gurur tablosu olduğunu anlamış olması gerekirdi.
Prof. Dr. Metin Kale’nin mail yoluyla gelen serzenişi aynen şöyle: ” Feodalizmin ve devrime karşıtlığın sembolü olan Dersim moda oldu, güzelim Tunceli’de, Seyit Rıza meydanı bile tesis edildi “.
Bayan Kılıçdaroğlu’nun açıklamaları gösterdi ki Dersim isyanı ile, Kılıçdaroğlu’nun kişisel sorunları var. Ancak bu sorunu Ana Muhalefet partisinin bir görüşü ve yolu şekline sokmak, hem CHP tabanında farklı düşünenleri rahatsız etmiştir, hem de Cumhuriyetle rövanşı olanlara yol olmuştur. Daha da önemlisi terörün amacına hizmet etmiştir.
Başbakan, BDP’lilerle PKK’lılar için ” sarmaş dolaş “ demek yerine Anayasayı çalıştırsaydı, belki de PKK, Gaziantep’teki teröre cesaret edemezdi.
Anayasaya göre, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı amaçlayan faaliyetlerde milletvekili dokunulmazlığı çalışmaz.
BDP ile PKK arasındaki organik ilişki tartışılmayacak kadar açıktır. Dünyada hiçbir siyasi örgütle terör arasında bu tür bir bağ olmamıştır. Terörü Mecliste çözelim zihniyeti, bugüne kadar tersine çalışmıştır. Dahası siyasi özgürlük, demokrasiye ve özgürlüğe zarar vermiş, terör için basamak olmuştur. Bu nedenle terörün bitmesi, demokrasi ve özgürlükten daha önemlidir. Bugünkü şartlarda seçim barajının indirilmesi yanlıştır. Dahası bağımsız adaylıkları da yasayla kaldırmak gerekir.