Otizmin değil kötülüğünüzün bulaşmasından korkun

Aksaray Merkez Mehmetçik İlkokulu'nda okuyan otizmli çocukların, "öteki(!)" çocukların aileleri tarafından ıslıklandığı, yuhlandığı o kötülük ayini sırasında koridorları çınlatan "ya benim çocuğuma da bulaşırsa" ahmaklığından sonra farz oldu; çıkarın kalemleri, kağıtları, ödev veriyorum.

Bizim parmaklarımız da, o çocukların yürekleri gibi sızlayana kadar yazacağız:

- Otizm bir hastalık değildir.

- Otizm, sakatlık değildir.

- Otizm, özür değildir.

- Otizm, bir farklılıktır, özelliktir.

- Otistik çocuk yoktur, otizmli çocuk vardır; zira o çocukların hiçbiri ne ruh ve ne de beden olarak "otizm"den ibaret değildir.

- Otizmli çocuklar sizinle göz teması kurmayabilir ama sizi ve onlara reva gördüğünüz her şeyi görür; hitap ettiğinizde tepki vermeyebilir ama sizi ve onlara yaptığınız her nevi çirkin yakıştırmayı duyar.

- OTİZM BULAŞICI DEĞİLDİR; çocuğunuz, otizmli bir çocukla aynı okulda okuduğu için, onunla arkadaşlık ettiği için, hiçbir şekilde sağlıksızlaşmaz. Ama belki, ilerde daha sağlıklı ve insan olmasını sağlar küçük yaşta kurduğu bu ilişki!

***

Şimdi rica etsem, anlayanlar, sabırla, anlamayanlara da anlatabilir mi?

Zira, son üç yılda neredeyse yüzde 300 artış gösteren otizm, artık her 59 çocuktan birinde görülür hale geldi; size de, bize de çıkabilir yani!!!

Madalyonun iki yüzü var;

Aksaray örneği bize kendilerini "sağlıklı", "normal" ve dahası "insan" varsayan bir grubun, başkalarının otizmli çocuklarına karşı takındığı rezil tavırla yüzleştirdi.

Bir de otizme, orta çağ Avrupa'sının kızıl saçlı kadınlara baktığı gibi bakan bu güruha doğan otizmli çocuklar var. Sadece çocukları için mücadele eden ailelere destek amacıyla değil, kendileri için mücadele edecek bir "aile"si olmayan, kendilerini "uğursuz", "musibet", "defolu", "eksik" gören sözde ailelerinin yanında itilip kakılan o çocuklar için de böyle bir bilinçlendirme seferberliği acilen gerekli.

***

Dün, Aksaray'daki protestocu gruba bağlanan bir haber kanalı, yayınını "ailelerin şikayetlerini aktardık" diye bitirdi; şikayetleri değil cehaletleriydi aktardıkları halbuki!

Merak ediyorum, acaba, "yetkililer(!)", o okulun yöneticilerini, öğretmenlerini, velilerini, öğrencilerini -okullarında otizm veya başka farklılıkları olan öğrenciler bulunuyorsa bu eğitimi vermek "zorundalar" çünkü- otizmli çocukların özellikleri ve onlarla kurulacak ilişkinin biçimi hakkında bilgilendirdi mi?

Karantinayı andıran o ayrı ve damgalı koridordaki sınıflara bakınca hiç sanmıyorum!

****

Bu yazıyı, otizmli bir doktorun hikayesini anlatan Mucize Doktor dizisini, yayınlandığı gecelerde reyting şampiyonu yapan, televizyonun karşısında çekirdek çitlerken otizmli doktor Ali Vefa'yı destekleyen ve fakat ertesi sabah, gerçek hayatında, dizinin "kötü adam/kadınlarından" zerre farkı olmayan riyakarlarımıza ithaf ediyor ve sizi Ellen Notbohm imzalı, çok bilinen bir metinden kısa bir bölümle baş başa bırakıyorum, -karar sizin-:

"Evet, sohbet sırasında gözlerinize bakmıyor olabilirim. Ama yalan söylemediğimi, oyunlarda hile yapmadığımı, arkadaşlarımla dalga geçmediğimi, insanlara önyargılarla yaklaşmadığımı hiç fark etmediniz mi? Evet belki bir sonraki Michael Jordan olamayabilirim ama detaycı bakış açım ve olağanüstü odaklanma kapasitemle bir sonraki Einstein, Mozart ya da Van Gogh olabilirim… Benim arkadaşım, öğretmenim, avukatım olun. Ne kadar yol alabildiğimi göreceksiniz…"

***

TÜYAP'ta buluşuyoruz

Bir zamanlar üniversite buluşmalarımız olurdu, "sivil toplum" diye bir şey vardı… Onlar aracılığıyla iki lafın belini kırabilirdik okurlarımızla.

Türkiye'nin farklı üniversitelerinde, öğrenci topluluklarına danışmanlık yapan can ciğer dostlarımız var, artık onlar bile "gel" demeye cesaret edemiyorlar. Keza, siyasetin her cenahıyla, o cenaha yakın duran sivil toplum kuruluşları arasında sahip-köle ilişkisi oluşmuş; sevgilerini sadece "DM'den" yani kimsenin görmeyeceği özel mesajlar üzerinden paylaşıyorlar.

Siz bakmayın "muhalif" sıfatlı dev organizasyon enflasyonuna; muhalefet de kendi hınk deyicisini duymak, dinlemek, okumak istiyor yalnızca.

Sözün özü, kitap fuarları da olmasa, buluşma zeminimiz kalmadı gibi bir şey okurlarımızla.

***

Hazır, 38. Uluslararası TÜYAP Kitap Fuarı vesile olmuşken, bitsin bu hasret!

Kavuşmak isteyen olursa program şöyle:

SÖYLEŞİ:

9 Kasım 2019, Cumartesi, Saat 18.45-19.30, MODA Salonu

İMZA GÜNLERİ:

9 ve 10 Kasım 2019, Cumartesi ve Pazar, Saat 13.00-18.00 arası, Salon 4, 4221 No'lu Stant, Galeati Yayınevi

Arayı bir hayli açmıştık, 38. Uluslararası TÜYAP Kitap Fuarı vesile oldu.

Arayı çok açtık, kavuşalım bence:)

Biz çoluğumuzu çocuğumuzu bırakıp geliyoruz; siz de...

Yazarın Diğer Yazıları