Ötekileştirilen milliyetçilerin uyanışı
Türkiye, başkanlık sürecine girmiş bulunuyor. Tüm tartışmalara rağmen bu sürecin iptali, geri dönüşü, değişimi çok mümkün görünmüyor. Dolayısıyla yeni bir sistemin tam ortasındayız.
Son 2 yıldır gücünü tamamen yitiren Meclis'in sembolikliği, 2019'dan itibaren resmi olarak başlayacak... Bu süre zarfında ise Türkiye'de birçok şey değişecek...
"Bu sistemin uygulanması 2 yıl sonra başlayacak" mesajının gerçeği yansıtmadığını gördük. Partili Cumhurbaşkanlığı hemen gerçekleştirildi, Saray'a başkan yardımcılığı odaları hazırlanıyor. AKP ise başkanlık havasına şimdiden girmiş durumda... Parti içinde yeni süreçte "kim hangi konumda olacak" tartışmaları yapılmaya başlandı.
YSK'nın sonuçlarına göre Türkiye'deki seçmenin neredeyse yarısı "hayır" dedi. Ancak "hayır"ın üzerinde birleştiği herhangi bir örgütlü yapı bulunmuyor.
"Hayır"ı sürükleyen gücün, "örgütsüz milliyetçi bireyler" olduğu ise su götürmez bir gerçek...
Yönetimsel anlamda 1997'den beri istişareye kapılarını kapatan, lider söylemlerinin "dogma" gibi görüldüğü MHP'de Ülkücüler ilk kez bir seçimde bireysel hareket ettiler.
Milliyetçiler; kolektif bir söylemden uzak, kalıplaşmış metinlerden bağımsız, bireysel bir sorumluluk doğrultusunda referandum sürecini yaşadılar. Sokaklara çıktılar, sosyal medyayı kullandılar, okudular-okuttular, ellerinden geldiğince çevrelerini bilgilendirmeye çalıştılar.
Belirsizlik ve zorunluluktan doğan bu yöntem başarıyı da beraberinde getirdi. Aynı zamanda milliyetçi-vatansever kadroların ne kadar "bilinçli" oldukları gerçeğini gözler önüne serdi.
Çünkü baskılanan, ötekileştirilen, temsil hakkı elinden alınan bireyler; düşünme, araştırma, sorgulama ve nihayetinde bilinçlenme sürecine girerler. Bu bilinçlenme süreci, yeni düşüncelerin, yeni fikirlerin, tez ve antitezlerin ortaya çıkmasına imkân sağlar. Birey, fikrî anlamda özgürleşir.
Bireylerin, siyasi düşüncelerinden dolayı dışlanmaları da kitlesel bir aydınlanmanın habercisidir.
I. Dünya Savaşı sonrasında Anadolu coğrafyasından Türk'ü silme çabalarının, nasıl bir uyanışa vesile olduğunu Batılı tarihçiler bile kabul ediyor.
II. Dünya Savaşı sırasında, dış kaynaklı ideolojilerin Türkiye'de baskın hale gelmesi, milliyetçiliği örgütlü siyasi bir zemine taşıdı. 28 Şubat ve sonrasında İslamcı siyasilere yönelik baskılar, AKP iktidarının çıkış ve direnç noktasını oluşturdu.
AKP'yi iktidara taşıyan en önemli gerçek; kenara itilen, görmezden gelinen muhafazakâr-dindar grupların görünür olması, seslerini duyurmaya başlamasıydı. Şimdi bu durum tamamen değişti. Gücü eline geçiren geçmişin mağdurları; dindarlıktan, demokrasiden uzak, dar bakışlı, kendi içinde çelişen ve çekişen bir kimliğe büründü.
***
2002'de AKP'yi iktidara getiren sürecin bir benzeri Cumhuriyet'i kuran milliyetçi düşüncede yaşanıyor. Son 15 yılda en çok dışlanan, ötekileştirilen, hor görülen kitlesel grubun başında milliyetçiler-vatanseverler-Atatürkçüler geliyor.
Yayınevlerinden çıkan kitaplara, en çok okunan köşe yazılarına baktığınızda bu insanların ilk sıraları kimselere kaptırmadığını görüyoruz. Müthiş bir bilinçlenme, aydınlanma ve heyecan var. Siyasi başarı anlamındaki "açlık" çalışma heyecanını artırıyor.
Milliyetçi kadroların, bireysel anlamdaki çabalarını örgütlü zemine taşımaları, siyaset kurumundaki daralmaya ilaç gibi gelecek... Milliyetçilerin vakur, sabırlı ve bilinçli yaklaşımı; yeni uyanışlara, yeni heyecanlara gebe...
2000'li yılların "öteki"si milliyetçiler, 2020'lerin "yönlendirici gücü" olmaya aday.