Osmanlı-Osmanlıcılık-Yeni Osmanlıcılık-Türkiyecilik
Hiç şüphe yok ki Osmanlı Devleti bu Milletin en büyük eseridir. Osmanlı, bir benzeri olmayan medeniyet ve ihtişam demektir. Bu büyüklük gücünü yitirse de, 1839’a kadar devam etti.
Bilindiği gibi bu dönemde devletin hukuki, siyasi ve kültürel yapısı, yöneten ve yönetilen olmak üzere ikili temele dayanıyordu. Yöneten, kurucu asli unsura (Milleti Hakime), yönetilene gayrimüslimlere (Milleti mahkume-zımmi) adı veriliyordu. İslam’dan gelen zımmi düzeni Osmanlıda daha da geliştirilmiştir.
Bu temel yapının yıkılması, Sultan II. Mahmut’un “Ben tebamın Müslüman olanını camide, Hıristiyan olanını kilisede, Yahudi olanını havrada fark ederim. Aralarında başka bir güna fark yoktur. Cümlesi hakkındaki muhabbet ve adaletim kavidir ve hepsi gerçek evladımdır” şeklinde özetlediği siyasetle başlamıştır. Bu süreç 1839 Tanzimat Fermanıyla devletin hukukuna girmiş, 1856 Islahat Fermanıyla da derinleşerek, genişleyerek ve kurumlaşarak yeni bir dönemi açmıştır.
Tanzimat ve Islahat Fermanı, Sultan II. Mahmut’un sadece dini gruplara inhisar ettirdiği siyasetini, ırk, dil, din, mezhep eşitliği olarak genişletip, etnik kimlikleri tanıyan ve eşit sayan bir düzenlemeye dönüştürmüştür. Böylece duygu birliği esasına dayalı olarak, bir “Osmanlı Milleti” nin inşa edilebileceği düşünülmüştür.
İşte bu akıma Osmanlıcılıkdenildi. Halk arasında “Müslüman ile gavur bir oldu” diye sloganlaştırılan Osmanlıcılık, kısa zamanda görüldü ki, birliği sağlamaya değil, tam tersine bölünmenin hızlandırılmasına yaradı.. Ülkeyi kanser gibi saran etnik grupların bağımsızlık eylemleri, bu düzenlemeyle meşru hale de getirilince, kamuoyunun gözünde haklılık ve moral üstünlüğü kazanmış oldu.
Fransız ihtilalinin ateşlediği bağımsızlık hareketlerine tanınan bu yeni statü, tamamen Batılı devletlerin baskısıyla oluyordu. Bu konuda, Islahat Fermanı şartlarının Sadrazam Ali Paşa ile İngiliz ve Fransız elçilerinin birlikte hazırladıklarını hatırlamak yeterli olacaktır.
Ülke büyük bir boşluğa sürükleniyordu. Tartışmalar devlet kademelerinden büyük oranda aydınlara sıçradı. Yeni Osmanlıcılıkfikir akımı da bu dönemde ortaya çıktı. İçinde çok farklı görüşler olsa da, “Osmanlıcılık” siyasetinde birleşiliyordu. Bunlar, Padişahın yetkilerinin azaltılması ve Meşrutiyet idaresinin kurulmasıyla, devletin kurtarılacağına inanıyordu.
Tahta geçen Sultan II. Abdülhamit döneminde Meşrutiyet ilan edildi, ilk anayasamız olan Kanun-i Esasi hazırlandı. Padişahın her cümlesi üzerinde durduğu bu anayasaya göre, üllkenin neresinden seçilmiş olursa olsun herkes, “Osmanlı” mebusuydu. Devletin dili Türkçeydi, mebus ve memur olabilmek için Türkçe okuma yazma bilmek şarttı.Devletin dini İslam’dı. Ancak kamu düzenine ya da genel ahlaka aykırı olmadığı sürece, Osmanlı ülkesinde maruf olan diğer dinlerin icrası serbestti.
Devletin bu temel yapısı iyi incelendiğinde, Sultan II. Mahmut’la başlayan kimlik dağılmasına karşı bir toparlanmaya gidildiği görülecektir. “Osmanlı Milleti”nin, renksiz-kokusuz bir kavram olmadığı, bundan kastınMüslüman-Türk olduğu, net bir şekilde ortaya konmuştur. Müslümanların oluşturduğu çerçevede, Türk Milleti’nin öncü konumu tarif edilmiştir. Aynen, 1839 öncesi Osmanlısında olduğu gibi, kurucu unsurun bu millet olduğu açıklığa kavuşturulmuştur.
Bu haliyle Osmanlı devletinin “milli” ve beylikler dönemi hariç tutulursa, “üniter” yapıda olduğu inkar edilemez.
Türkiye Cumhuriyeti devleti de, aynı esaslara göre kurulmuştur. Bütün anayasalarımız da bu özelliğe sahiptir. Devam edeceğiz..
BİR ULU ÇINARI DAHA KAYBETTİK
Büyük dava adamı, yazar, düşünür ve kültür adamı Ergun Göze ağabeyi de, ebedi aleme yolcu ettik. Bizim bahçeden bir ulu çınar daha gitti. Çok istememe rağmen, ani rahatsızlığım sebebiyle cenaze namazına katılamadığım için çok üzgünüm. Sessiz sedasız aramızdan süzülüp giden bu gönül adamını, 1965 yılında, Babıalide Sabah gazetesini çıkarırken tanıdım. O yıllarda hep, Mehmet Emin Alpkan (Alpkan Amca), İrfan Atagün, Ömer Öztürkmen ve Ahmet Nuri Yüksel’le beraber, ayrılmaz beşli gibiydiler. Bu değerli insanlardan ilk ikisini daha önce kaybettik. Şimdi orada 3 oldular.
Tevazu ehli, ama yenilmez ruhlu Ergun ağabeye Allah’tan rahmet, ailesine ve sevenlerine sabır diliyorum.