Osmanlı Hanedanı nereye koşuyor?
2002 yılında Devlet Bahçeli'nin tek başına aldığı erken seçim kararı DSP, MHP, ANAP, DYP gibi partileri baraj altı bırakmıştı.
Özellikle Ecevit'in hastalığı ve sonrasında gelişen Hüsamettin Özkan-İsmail Cem çatlağı, IMF borcu, Ahmet Necdet Sezer'in anayasa kitapçığı şovları, Rahşan affı, Öcalan'ın idamı tartışmaları, millet borçtan kıvranırken Kemal Derviş'in eşiyle tenis oynaması seçmen nezdinde "olumsuz" kodlanmıştı.
Seçimler yapılmış, Hocaları Erbakan'a sırt çevirip, milli görüş gömleğini bir anda üzerinden çıkaran "yenilikçiler"in partisi AKP tek başına iktidara gelmişti.
Laik kesim "şeriat gelecek" korkusundan uzak, milliyetçi-muhafazakar kesim umutlu, medya ise ılımlı bir şekilde, AKP'nin tek başına iktidarını destekliyordu.
AKP ilk yıllarında siyasete ısınmaya çalışırken, Türkiye'yi bir anda tek başına yönetme gerçeğiyle karşı karşıya kalmıştı. Kurumların işleyişi (bugünkü manada) bozulmadığı için, yüzde 34'lük oyla yüzde 100'ü yönetmek çok fazla sırıtmıyordu.
2002'yi takip eden yıllarda AKP'nin politikalarındaki ılımlı hava kaybolmaya başladı. AKP kendi medyasını, sermayesini, kurumlarını, vakıflarını oluşturdu. Kitle psikolojisine yönelik profesyonel yaklaşımlar, seçimlerde de başarıyı getiriyordu.
AKP sadece bir siyasi partiyi değil, aynı zamanda toplumdaki muhafazakar oluşumların da temsil noktası haline geldi. Bilhassa bu dönemdeki tanımıyla "Gülen cemaati" (FETÖ) tarihinde hiç olmadığı kadar güçlenmiş, tek başına toplum mühendisliğine soyunmuştu.
Çözüm süreciyle birlikte, Türkiye'nin kuruluş esasları ve değerleri alttan alta değil; alenen, açık ve saldırgan bir şekilde hedef alınmaya başlandı. Medyadaki çok sesliliğin kaybolmasının hemen ardından kritik ve bir o kadar da tehlikeli söylemler sıradanlaştırıldı.
Türklük kavramı "insanları ayrıştıran etnik bir unsur" gibi konumlandırılırken, Cumhuriyete ilişkin tüm değerler yerle yeksan edildi. Ecdada sövecek kadar kendilerini kaybedenler, medyanın en kritik noktalarına yerleştiler.
Elinde iktidar gibi önemli bir gücü bulunduran siyasi grubun, Türkiye'nin kuruluş esaslarını kimi zaman doğrudan kimi zaman dolaylı yollardan hedef alması, diğer siyasi kimliklerin de keskinleşmesine neden oldu.
Tüm bu değişim süreçleriyle birlikte; yeni bir muhafazakâr sınıf, yandaş bir medya, fanatik kitleler ve okumadan-araştırmadan uzak, salt dogmalarla hareket eden gruplar, yapılar türedi.
15 Temmuz gecesi ve sonrasındaki toplumsal bütünleşme, AKP'nin iktidara geldiği ilk günlerdeki ılımlı havayı hatırlatıp, toplumu umutlandırdı. Ancak birdenbire ortaya atılan başkanlıkla toplum yine kutuplaştırıldı. Kutuplaşma gün be gün artarken, hanedan torunu, yakını, akrabası olduğunu iddia eden tipler her yana yayıldı.
Devletin haber ajansı peşlerine muhabir takıp, Cumhuriyet aleyhine, başkanlık lehine ne söylüyorlarsa haberini yapmaya başladı. Bununla da yetinmediler, belediyelerde üst üste konferanslar, paneller düzenlediler. Katılımcı sayısı 30'u geçmeyen toplantılarda Atatürk ve Cumhuriyet başlıca hedef olurken, "Başkanlık=Güçlü Osmanlı" algısı oluşturulmak isteniyor.
Geçtiğimiz günlerde 2. Abdülhamit'in torunu olduğunu iddia eden bir kadın, askeri darbelerden, yasal sorunlardan, krizlerin tamamından, parlamenter sistemi sorumlu tutarak "artık canımıza yetti" dedi.
İlginçti, şaşırtıcıydı ve bir o kadar da sinir bozucuydu. Çünkü biz bu hanedanı en son İngiliz kayıklarında görmüştük, bir daha da haber alınamadı, ta ki başkanlık ihtimali ortaya çıkana kadar!
Osmanlı'nın ana hamuru olan "Türklük" ayaklar altına alınırken, PKK terörü her yanımızı sararken, günümüzün akıncıları olan özel harekatçılarımız, uzman çavuşlarımız "şiddetin nedeni" olarak gösterilirken bu hanedan yine ortalarda gözükmüyordu!
Maksat artık hasıl olmuştur… Maske takmalarına, farklı davranmalarına, Osmanlı'yı kullanmalarına gerek yok. Hedef, Türk milli devletidir. "Osmanlı geri gelecek" diyerek kitleleri kandırmak, rejimi değiştirip asıl niyet olan federasyonlu tek adam yönetimine geçmek en büyük arzudur. Başkanlık sonrasında saltanatın sembolik olarak geri getirilmesi bile ihtimal dahilindedir.
Konuştukları toprakları, üzerinde dolaştıkları devleti iyi tanısınlar. Bu devlet, Türk milletinin asil evlatları olan Alpaslanlar, Yıldırımlar, Fatihler ve onlardan bayrağı teslim alan Mustafa Kemal Atatürkler sayesinde ayaktadır. İngiliz kayıklarıyla kaçanlara, Türklükten bihaber kişilere, ailelere, hanedana teslim edilmeyecektir!