Ortak tehdide karşı güvenlik iş birliği
Orta Doğu’nun jeopolitiği ve yaşanan gerçekler, Türkiye-İran-Irak-Suriye arasında kolektif esasa dayanan bir güvenlik iş birliği ihtiyacını ortaya çıkarmaktadır. Ancak bunun gerçekleşmesinin, ülkelerin tümünün bu ihtiyacı hissetmeleri, başka hesaplar peşinde koşmadan, ideolojik yaklaşımlara kapılmadan, duygusallığa yer vermeden, kapris ve kıskançlık göstermeden, samimiyetle bu konuya eğilmeleriyle mümkün olabileceği düşünülmektedir. Aksi hâlde güvenlik için gösterilen çabaların, fedakârlıkların, gösterilen gayret ve harcanan emeklerin sonuçlarının kısa vadeli ve sınırlı olacağı, zaman içinde dönüp, dolaşıp aynı yere gelineceği tarihî gerçekler ve tecrübelerle sabittir.
Küresel güçlerin, hem jeopolitik önemi, hem de enerji kaynaklarını bulundurması nedeniyle bir ayağının bu bölgede olduğu, istikrarsızlık yaratıp, bunu fırsata çevirerek bölgeyi kontrol etmeye çalıştığı bilinen bir gerçektir. Bu nedenle bölge ülkelerinin kendi güvenliğinin, birbirlerinin güvenliğinden geçtiği bilinciyle hareket etmesi ve sağlayacakları işbirliğinin, kazan kazan anlayışıyla kolektif olması gerektiği değerlendirilmektedir. Ancak yaşanan olaylar ve devam eden görüş aykırılıkları, ülkelerin henüz bu bilince ulaşamadıklarını göstermektedir.
İran-Türkiye ilişkileri
Uzun bir süre sonra bir İran Cumhurbaşkanı Türkiye’yi ziyaret etmiş ve bölgeye ilişkin sorunların birlikte gözden geçirilmesi sağlanmıştır.
İran’ın, İsrail’in tutumuna eleştiri konusunda Türkiye’yle hemfikir olduğu bir kere daha teyit edilmiştir. Ancak konuya yaklaşımda görüş farkı olduğu anlaşılmaktadır.
İran’ın, İsrail’i kendisine tehdit ve düşman olarak gördüğü, bu nedenle hem İsrail’i, hem de onu destekleyen ülkeleri frenlemek ve geri adım attırmak için bölgede bulunan Şii milis güçlerini vekaleten kullanarak onları sıkıntıya sokmaya çalıştığı görülmüş olup, bu tutumunu devam ettirmektedir. Türkiye ise, İsrail-Hamas savaşının bölgeye yayılmadan sonuçlanmasına ve öngördüğü şekilde iki devletli bir çözümle bölgeye kalıcı bir barışın gelmesine çalışmaktadır.
Görüş farkına rağmen her iki ülke de, İsrail’in Gazze’deki saldırılarını durdurması, adil ve kalıcı bir barış ile Filistin’e destek ve onun hak ettiği hukuka sahip olması hususunda fikir birliği içindedir.
İran’ın, Türkiye’nin PKK/PYD ile mücadelesinde iş birliğine fazla yanaşmadığı anlaşılmaktadır. Irak’ın kuzeyinde artan terör faaliyetleri ve Türkiye’nin bununla mücadelesine, kendi güvenliğini de düşünerek daha aktif destek vermesi arzu edilir. Nüfuz alanında olan Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’yle ve bölgede yakın ilişkisinin olduğu Talabani’yle (KYB) görüşüp, onları terörle mücadeleye destek ve iş birliği hususunda ikna etmesi her iki ülkenin de çıkarına olacaktır.
İran’ın Astana görüşmelerinde, Suriye yönetiminin ileri sürdüğü, Türk askerlerinin Suriye’deki varlığını sonlandırması şartına destek vermesi yadırganmakta, bu duruşunu hâlen muhafaza etmesi de önemli bir görüş ayrılığı olarak nitelendirilmektedir.
Bir diğer görüş ayrılığı da Zengesur Koridoru’dur. Azerbaycan- Ermenistan savaşı sonrası yapılan anlaşmada, Türkiye’yle Azerbaycan arasında doğrudan irtibatı sağlayacak, Nahçivan ve Ermenistan güney sınırı boyunca bir yolun (Zengesur Koridoru) açılması kararlaştırılmıştır. Ancak İran buna, kendi toprakları üzerinden transit geçişin sonlanacağı ve Ermenistan ile doğrudan bağının da sıkıntıya gireceği endişesiyle karşı çıkmaktadır. İran Cumhurbaşkanı’nın, Zengesur Koridoru’nun, bölgede NATO varlığı için zemin hazırlayacağını, bölgedeki ülkelerin ulusal güvenliğine yönelik bir tehdit olduğunu öne sürerek projeye karşı çıktıklarını söylemesi dikkat çekmiştir.
Zengesur projesine karşı duruş için ileri sürülen gerekçeler böyle olsa da, asıl düşüncesinin, Türkiye’nin Azerbaycan’la fiziken daha yakın olacağı, İran’ın kuzeyinde bulunan ve Güney Azerbaycan olarak anılan ve Türklerin yoğun olarak yaşadığı bu bölgenin İran’ın toprak bütünlüğünü ve istikrarını sıkıntıya sokabileceği, ayrıca Türkiye’nin bu koridor üzerinden Türk dünyasına daha kolay açılma imkânı elde ederek bölgede etkinlik sağlayabileceği endişeleriyle karşı çıktığını söylemek daha doğru bir yaklaşım olacaktır.
Demek ki bu konuda İran’ın ikna edilmesine, hatta bölgede Türkiye’yle rekabet içinde olma duygusundan vazgeçmesine şiddetle ihtiyaç vardır. İş birliği ve kolektif hareket etmenin her iki ülkenin de çıkarına olduğu gerçeğinin kabulü hususunda çaba gösterilmelidir.
Suriye’yle iş birliği imkânı
Aslında Suriye’yle güvenlik iş birliğinin, hatta kolektif hareket etmenin, Arap Baharı sonrası Suriye’nin toprak bütünlüğünü kaybetme endişesinden dolayı en etkin bir şekilde yapılabilmesi mümkünken, Türkiye’nin başka düşüncelerle yaptığı tercihler, bu iş birliğini zora sokmuş, üstelik Türkiye için oluşan terör koridoru tehdidinin akamete uğratılmak için Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı, Barış Pınarları isimli üç büyük harekâtın yapılarak bölgeyi kontrol altına alma mecburiyetini ortaya çıkarmıştır.
Türkiye’nin, son 15 yılda ilişkilerinin bozulduğu bölge ülkeleriyle, son 2 yıldır sürdürdüğü “arayı düzeltme politikaları” kapsamında gerçekleştirilmek istenen Suriye’yle diyalog arayışlarında ilerleme kaydedilemediği görülmüştür.
Bunun nedeni, ABD ve Rusya’nın kontrol ettiği bölgelerden geri adım atmamak, İran’ın da desteklediği Şii milisler vasıtasıyla sürdürdüğü etkinliğini kaybetmemek için Suriye’nin Türkiye’yle samimi bir iş birliğine girmesini istememesi ve Türkiye’nin de Suriye’ye güvence veren söylem ve eylemlerle yaklaşmasındaki eksikliklerdir.
Suriye’nin istikrarı için, Türkiye, Rusya ve İran’ın devam ettirdiği Astana görüşmelerinde dahi durum böyledir. Suriye rejimi üzerinde etkisi olan Rusya ve İran’ın, Suriye’nin siyasi birlik içinde toprak bütünlüğünün kendi çıkarları için de söz konusu olduğunu vurgulayan argümanların, Türkiye tarafından ısrarla gündeme getirilmesine ve bu ülkelerin Suriye üzerindeki etkilerini kullanmasına ve Türkiye’nin de Suriye’ye güvence veren söylem ve girişimlerde bulunmasına ihtiyaç olduğu anlaşılmaktadır.
Gelişmeler olumlu
ancak samimi mi?
Terörle mücadelede son zamanlarda temaslar sıklaşmış, İran Cumhurbaşkanı Türkiye’ye gelmiş, MSB, Genelkurmay Başkanı, MİT Başkanı Irak’ta muhataplarıyla temaslarda bulunmuştur.
İran Cumhurbaşkanı’nın, “Türkiye’nin güvenliğinin bizim güvenliğimiz, bölge ülkelerinin güvenliğinin bizim güvenliğimiz olduğuna ve bölge ülkelerinin herhangi biri için en ufak bir güvensizliğin tüm herkese zararı olduğuna inanıyoruz.” demesi, Irak Başbakanı’nın, “Türkiye ile Irak’ın güvenliğinin birbiriyle bağlantılı” olduğunu söylemesi, bu ülkelerle güvenlik iş birliği sağlanması ve kolektif güvenlik anlayışının ortaya çıkması açısından kıymetlidir. Bu gelişmeye Suriye’nin de katılması kareyi tamamlayacaktır.
Ancak giriş kısmında söylediğim gibi, bunun gerçekleşmesi, ilgili ülkelerin başka hesaplar peşinde koşmamasına ve konuya samimiyetle yaklaşmasına bağlıdır.