Orta Doğu’daki gerilim ve Türkiye
Orta Doğu, küresel ve bölgesel güçlerin yanında, var olmaya veya varlığını devam ettirmeye çalışan ülke ve toplumların da mücadele alanıdır. Gelişen olaylar durumu daha da belirsiz bir atmosfere sokmuştur. Son dönemde belirgin aktörler olarak ABD, Rusya, İran ve Suriye ön plana çıkmıştır. İsrail ise sürekli sahadadır. Irak etkilenen ülkelerin başında gelmektedir.
***
Suriye, Arap Baharı hareketinin en dirençli ülkesi olduğunu göstermektedir. Suriye’deki yönetimin değiştirilememesinin nedeni çeşitlidir. Başlangıçta Esat yönetiminin gitmesi halinde nasıl bir yönetimin ülkeyi yönetebileceği hesaplanamamıştır. Bu nedenle mevcut yönetimden süratle reform sürecini başlatması, yönetim ve rejimde iyileştirmelerde bulunması beklenmiştir. Muhalif hareketlerin artması ve buna sert girişimlerle cevap verilmesi karşısında da Batı, yönetimin biran önce değiştirilmesi için BM dahil bir çok platformda girişimde bulunmuştur. Arap Birliği de bu yönde tavır koymuştur.
Ancak bu girişimler özellikle Rusya’nın, buna paralel olarak BM çatısı altında da Çin’in engeliyle karşılaşmıştır. Rusya Suriye’yi Orta Doğu’daki nüfuzunu muhafaza edebilecek son durak olarak gördüğünden yönetimin devam etmesi yönünde duruş sergilemektedir. Bunu hem politik, hem de askeri alanda fiili olarak göstermektedir.
Suriye’deki yönetimin devam etmesini destekleyen ülkelerden biri de İran’dır. İran-Suriye dayanışması 1979 İran Devrimiyle başlamış ve halen devam etmektedir. Arap Baharından etkilenme endişesi bu dayanışmayı arttırmıştır. İran Suriye’yi kendisi için bir ileri karakol olarak görmekte, Suriye’deki yönetimin düşmesi halinde sıranın kendisine geleceğini hesaplamaktadır.
Görüldüğü üzere Suriye; ABD, AB, Rusya ve İran’ın menfaatlerinin çatıştığı bir saha haline gelmiştir. Uygulanan yaptırımlar ve Arap Birliği Gözlemci Heyeti girişimlerine rağmen Suriye Yönetimi’nin, yakın bir gelecekte yönetimden uzaklaşmasını beklemek doğru olmayacaktır. Esat’ın son açıklamaları da bu beklentiyi güçlendirmiştir.
***
Diğer taraftan İran, nükleer çalışmalar neticesinde ürettiği yakıt çubuğunu kullanmaya başlamıştır. Ayrıca yeni bir uranyum zenginleştirme tesisini faaliyete geçirmiştir. Bu durum Batı’da, İran’ın nükleer silah yapımına yaklaştığı endişesini arttırmıştır. ABD ve Batı, İran üzerindeki yaptırımları yoğunlaştırma girişimlerinde bulunmaktadır. Özellikle İran petrolünü satın almama yönünde hazırlık yapmaktadır. Bu uygulama İran’ı ekonomik ve finansal açıdan sıkıntıya sokacaktır. İran da, karşı bir hareket olarak petrol akışında stratejik bir nokta olan Hürmüz Boğazını kapatabileceği mesajını vermiştir. Bu maksatla bölgede tatbikatlar düzenlemekte ve füze denemeleri yaparak aleyhindeki gelişmelere kayıtsız kalmayacağını göstermektedir. ABD de, Hürmüz Boğazından savaş gemilerini geçirerek İran’ın direncini kırmaya çalışmaktadır. Açıklamalarla kararlılık göstermektedir.
İran konusunda İsrail’in de bu sürece katılması doğaldır. ABD’nin İran için, İsrail’de yığınak yapması ve müşterek tatbikat düzenlemesi söz konusudur. Bu gelişmelerle Hürmüz bölgesi de yeni bir çatışma sahası olarak ön plana çıkmıştır.
***
ABD askeri gücünün Irak’tan çekilmesi aşamasında başlayan ve devam eden saldırılar, istikrarı ve güvenliği tehlikeye sokmuştur. Bu durum, bir gücün çekilmesiyle başka güçlerin bu boşluğu doldurma özelliğinden kaynaklanmaktadır. Şiiliğin Irak’taki konumu ve etkisi diğer güçlerden fazladır. Bu hareket İran tarafından da desteklenerek bölgede bir Şii kontrolü kurulmaya çalışılmaktadır. Irak yönetimi de bu yönde hareket edince, Sünni kesimlerin, eski Baasçıların da desteği ile bu saldırıları gerçekleştirdiği düşünülmektedir.
Irak’ta beliren güvenlik ve parçalanma endişesi, Kuzey Irak Yönetiminin ABD tarafından daha fazla gözetilmesini ve yönetimin Türkiye’nin himayesine doğru yaklaştırılmasını da beraberinde getirmektedir. Ancak yönetimin ABD’den aldığı güvence, bağımsızlığa kadar giden cesareti de beraberinde getirmektedir. ABD’nin Irak’ın istikrarı konusunda Türkiye’den beklentileri olduğu da dikkat çekicidir.
***
Görüldüğü üzere bölgenin menfaat ve çatışma alanı olmasında artış gözlenmektedir. İstikrarsızlık gittikçe artmaktadır. Türkiye’nin bu gelişmelerden etkilenmesi kaçınılmazdır. Bu nedenle Türkiye’nin iç çekişme ve hesaplaşmaları süratle yumuşatmasına ve gündemden çıkarmasına, enerjisini ülkenin varlığına, bütünlüğüne, güvenliğine ve ulusal çıkarlarına yöneltmesine ihtiyacı bulunmaktadır. Türkiye’nin yapmakta olduğu ve yapacağı girişimlerde, acele politika değiştirmemesi, keskin tavırlar almaması ve ilgili ülkelerdeki gruplara eşit mesafede davranması, oluşabilecek düşmanlıkları da önleyebilecektir.