Orta Doğu'da savaş kıvılcımları

Yakın dönemin sadece Lübnan ve dolaylarında cereyan eden mezhep kavgaları şimdi gün geçtikçe yayılma eğilimi içinde bütün bölgeyi sararken, iç çatışmaları hatta büyük savaşları bile çağrıştırıyor.

Hizbullah, Müslüman Kardeşler, El Kaide ve IŞİD gibi örgütlerin şimdi doğurduğu şuursuz güçlerin kanlı eylemleri Orta Doğu haritasını "mezhep gerilimi" ve hatta kanlı çatışmalarla ısındırıyor.

Tarihte, feci örnekleri olan Emevi siyasetinin "Ben Sünni'yim, sen Şii'sin" mantığına ABD ve bilinen müttefikleri de taşeronluğu veya görünür-görünmez patronluğu eklenince, karmaşık tehditler, istilalar artık endişe doğuruyor.

Katar ve Suudi Arabistan gibi Körfez ülkelerinin yıllardan beri çekindikleri hatta korktukları bir Şii tehdidine karşı her zamankinden daha fazla direnç göstermesi kısacası kanlı terör örgütlerine gizli-açık yardımda bulunması günlük hayatı bile zorluyor.

Şimdiki halde, liderliğini Suudi Arabistan'ın yaptığı Sünni güce karşılık Şii mukabelesinden doğan atmosfer eğer daha da ateşlenirse ve daha çok yayılırsa sadece Orta Doğu değil, bütün dünyayı saracak bir potansiyel bulunuyor.

Yangına dönen kıvılcım

"Mezhep Kavgaları"nın yeni yüzyıldaki versiyonlarına bakılırsa Lübnan' da çıkan kıvılcım hiç unutulmuyor.

Lübnan'ın kuzey kenti Trablus'ta Alevi mahallesi Cebel Muhsin ve Sünni mahallesi Bab el Tabbana arasında 2012 yılında başlayan ve çok ölü ile yaralının olduğu bilinen çatışmaların zaman içinde Suriye'ye geçmesi akabinde de Irak'ı alt üst etmesi ve Körfez ülkeleri ile İran'ı karşı karşıya getirmesi kıvılcımların nasıl büyük yangınlara neden olduğunu gösteriyor.

Özellikle, IŞİD örgütünün, büyük yardım görerek, beklenmedik şekilde Irak ile Suriye'nin içine sızması ve adeta toprak kazanması "mezhepsel" bir gizli planın gündemde olduğunun işaretlerini veriyordu.

Ne var ki "mezhepsel" olgunun er veya geç daha büyük çatışmalara hatta uluslararası ihtilaflara neden olacağı tahmin ediliyordu.

22 Haziran 2013'te Yeniçağ'da "Mezhep kıvılcımları bölgemizi yakıyor" başlığı altında yayınlanan yazımızda belirtildiği gibi; teröristlerin zaman içine bütün Orta Doğu'yu birbirine kattıkları görülüyor. 3 yıl önceki yazımızda;

"Her şeyden önce Mısır, Lübnan, Suriye ve Irak'ın bulaştırıldığı "mezhep" çatışmaları kuşağına zamanla İran, Katar, Suudi Arabistan ve Türkiye'nin de dahil olmayacağını kimse şimdiden bile iddia edemiyor.

Uğursuz "Arap Baharı"yla başlayan yanlış dış politikamızın, karşımıza çok ciddi bir Şii ittifakı çıkarabileceğini her an düşünmemiz gerekiyor.

Türkiye'nin içinde bulunduğu nazik konumu özellikle "mezhepsel" anlaşmazlıklara hele çatışmalara "tarafsız" kalmasını kesinlikle icap ettiriyor.

Zaten, şimdiye kadar başımıza gelenler, bu dengeyi kaybetmemizden kaynaklanıyor.

Üstelik, Türkiye'nin "mezhep" konusunda çok hassas davranıp, özellikle iç durumunu asla gündeme getirmemesi vaz geçilmez bir koşul olarak öne çıkıyor.

Unutulmamalı ki; Batı daima, yaraları kaşıyor ve "Mezhep kavgaları"nı kışkırtıyor.

Acının kaynağı petrol

Ayrıca, IŞİD gibi kanlı bir örgüt taşeron olarak piyasada dolaşırken, önce "mezhep" kavgalarını sonra da çatışmalarını bölgeye bulaştırmak sanıldığından da daha kolay oluyor.

Ne yazık ki Müslüman'ı Müslüman'a vurdurarak toprakları parçalamak isteyen "şer güçler" daha doğrusu "süper devletler" yıllarca aradıkları ortamı bulmanın tadını çıkarıyor.

Aslında, bir taşla değil iki kuş birkaç kuş vuruluyor.

Hem Müslüman ülkeleri bir birine vurdurup huzursuzluk çıkarmak, hem de petrolü, daha doğrusu enerjiyi ve yollarını denetim altına almak Batı'nın şeytanca doktrinlerinin arasında ilk sıralarda yer alıyor.

Dolayısıyla, enerjiye veya kaynaklarına ulaşmak, günümüzde tüm ülkeler için önde geliyor.

Gezegenimizde, en büyük acının, en büyük kan dökmenin ve en büyük kazanç elde etmenin "petrol" yüzünden kaynaklandığı yıllardır kabul ediliyor."

Görüşlerinin yer almasını "ilgi çekici" olarak değerlendirmek icap ediyor.

Ambargosu kaldırılan İran'ın şimdi "ne yapacağı" endişe ile bekleniyor.

Yazarın Diğer Yazıları