Orduya kumpas, Gezicilere gaz, bölücülere iltimas
Kabul edilmesi mümkün olmayan, ancak dikkatler dağıtılarak, başka yönlere çekilerek, çeşitli yöntemlerle göz boyanarak toplumun önemli bir bölümüne kabul ettirilen, birbiriyle tezat üç önemli olayla karşı karşıya bulunmaktayız.
Birincisi, Türk Silahlı Kuvvetleri üzerinde oynanmış ve bunun bir kumpas olduğu, oynayanlara destek veren yönetim tarafından da açıklanmıştır. Bu tuzağın, olmayan darbe ihtimalini önlemek ve var olduğu iddia edilen askeri vesayeti ortadan kaldırmak amacıyla planlandığı anlaşılmıştır. Bu planı, paralel yapı olarak nitelendirilen sistemin, hukuku zedeleyip yargının ve emniyetin bir kısmını kullanarak uyguladığı da artık açık olarak bilinmektedir.
Düzmece dijital delillerle, yalancı gizli tanıklarla, kasıtlı yorumlarla Ergenekon, Balyoz, Casusluk, Poyrazköy, Suikast gibi bir seri davalarla TSK’nın emekli ve muvazzaf personeli haksız ve asılsız suçlamalarla karşı karşıya bırakılmış ve mahkûm edilmiştir.
Suçlanan personele bakıldığında bunların önemli bir kısmının geçmişte çok başarılı olduğu ve vatan savunmasında cesaretle ve fedakârlıkla hizmet ettiği dikkat çekmektedir. Bu davalarla TSK’nın etkisizleştirilmesinin ve ona bir şekilde gözdağı verilmesinin, istikbal vadeden birçok personelin bu davaların içine alınmasıyla da, TSK’nın geleceğinin de maksatlı olarak şekillendirilmesinin amaçlandığı değerlendirilmektedir.
***
İkincisi “Gezi Olayları” konusudur. Bu konu Taksim’deki Gezi Parkı’ndaki ağaçların kesilmesini, ideolojik olduğu düşünülen Topçu Kışlası’nın yapımını ve çevre görüntüsünün bozulmasını engellemek için yapılan bir protestodur. Ancak bu protesto, iktidar tarafından kendisine karşı bir tehdit ve direniş olarak görülmüş, bu nedenle müdahale edilmiş, müdahalenin şekli de olayları amacından uzaklaştırmıştır. Bundan sonra eylemler, siyasi bir bütünlük göstermeyen ve ortak bir amaç için bir araya gelenler tarafından,yaşam tarzına müdahaleyi ve otoriterleşmeyi protesto etmek, demokratik ve anayasal haklara sahip çıkmak ve iktidarı uygulamalarından dolayı uyarmak için gerçekleştirilmeye başlanmıştır.
Bu eylemlere karşı gösterilen sertlikler, inatlaşma ve alınan olağanüstü güvenlik tedbirleri, bir noktada düşmanca bir davranış olarak nitelendirilmeye ve yorumlanmaya başlamıştır. TOMA ve biber gazının, ölçüsüzce ve toplumun önemli bir kesiminin tepkisini çekecek, hatta isyan ettirecek düzeyde kullanıldığı görülmüştür. İktidarın söylem ve davranışları, toplumda var olan kutuplaştırmayı gittikçe artırmıştır.
***
Üçüncüsü de bölücülerin engel ve sınır tanımayarak yaptığı eylemler ve söylemlerdir. Çözüm süreci adı altında yönetimin aşırı derecede gösterdiği müsamaha gittikçe yadırganmaktadır. PKK bölgede devlet otoritesini hiçe saymaktadır. Güvenlik güçlerinin ya müdahale etmediği, ya da eskisi gibi sonuç alıcı tarzda bir mücadele içine girmediği, esasen yönetim tarafından bilinçli olarak sokulmadığı kıymetlendirilmektedir. Çözüm sürecinin, bölücülerin tümünün isteklerinin karşılanması, ancak bunun milletin hazmedebilmesi için zamana yayılması olduğu hususunda bir kanaat oluşmuş durumdadır.
***
Ege ve Doğu Akdeniz’deki hukukumuz ve menfaatlerimiz yok olmaktadır. Irak, Suriye, İsrail ve Mısır’la ilişkiler bozulmuştur. Yanlış uygulamalar, telafisi mümkün olamayacak sonuçlar yaratabilecektir. Ülkede kutuplaşma tehlikeli boyutlara ulaşmıştır. Bölücülere karşı gereken tepki ve mücadele verilememektedir. Yapılan yanlışlıklar ve karşı karşıya bulunulan tehditlere ilişkin teklif ve tavsiyelerde bulunabilecek, bunları dile getirebilecek, başta TSK olmak üzere, anayasal kurumların çeşitli yöntemlerle pasifleştirildiği, her türlü muhalefetin de yok edilmeye çalışıldığı değerlendirilmektedir.
TSK’ya kumpas kurulması, gezicilere acımasızca gazla müdahale edilmesi, bölücülere gösterilen müsamahanın vatanseverlere gösterilmemesi dikkatlerden kaçmamaktadır. Gezi’nin yıl dönümünde Taksim’e çıkmayı önlemek için 25.000 polis ve 50 TOMA görevlendirilmesi tepki çekmiş, bu kararlılığın asıl bölücülere karşı gösterilmesi gerektiği çeşitli platformlarda dile getirilmiştir. Tedbirlerin iktidarı değil, devleti korumaya yönelik olması gerekir. Hatırlatılır.