Ordu siyaset ilişkileri
Aziz okuyucularım öncelikle Ramazan bayramınızı tebrik ediyor, ülkemize, sizlere güzellikler getirmesini temenni ediyorum.
Sorumlu siyaset anlayışı ordu ve devlet ilişkilerinin üzerine titrer. Bunların yara almaması için bütün dikkatini kullanır. Nitekim Atatürk 1923 yılında Meclis'te bulunan silahlı kuvvetler mensubu komutanları makamına davet eder; "Arkadaşlar ya silahlı kuvvetler bünyesine dönmek üzere milletvekilliğinden istifa edeceksiniz veya milletvekilliği görevine devam etmek üzere ordu komutanlıklarından derhal ayrılacaksınız. Tercih tamamen sizlere aittir. Kararınızı bekliyorum." der. Atatürk'ün karşısındaki komutanların bir kısmı Çanakkale Savaşı'nı birlikte omuzladıkları silah arkadaşları ve hepsi İstiklal Harbimizin değerli komutanlarıydı. Atatürk'ün talebi muhatapları tarafından derhal yürürlüğe konuldu.
Devletin gücü=ekonomi
Sivil siyasi kadrolar her suret ve şekilde silahlı kuvvetlerin itibarını, gücünü korumak durumundadır. Bir devletin gücü hiç şüphesiz ekonomiyle ölçülür. Ancak bu ekonomik yapıyı koruyacak, gerektiğinde yönlendirecek silahlı kuvvetlerdir. Güçlü bir ekonomi desteğine sahip, disiplinli bir ordu cumhuriyetin devamlı dikkati olmuştur. Aziz milletimiz gerektiğinde fedakarlığını sonuna kadar kullanarak silahlı kuvvetlerin her türlü ihtiyacını sağlama yolunda gayretten geri durmamıştır.
Sayın Başbakan seçim dönemine girmeden önce "hükümetimizin gündeminde bedelli askerlik yok" demiştir. Şimdi alacakları oy oranını artırmak uğruna "seçim sonrası ilk iş bedelli askerlik olacaktır" demektedir. Bu söz silahlı kuvvetlerin plan ve programlarını sarsacak niteliktedir. Şöyle ki belli prensiplere bağlı olarak siyaset yapan bir kadro ve onun hükümeti hiç bir menfaat uğruna doğrularından taviz vermez. Bu yola girerseniz işin sonunu görmek mümkün değildir. Kurtuluş Savaşı sonrası Gazi Paşa'nın gösterdiği kararlılığı göstermek gerekir. Gazi Paşa ve arkadaşları Balkan Harbi felaketini yaşamışlardı. Koca Osmanlı Devleti asırlarca emri altında tuttuğu Sırp, Bulgar, Yunan ve Karadağ'ın askeri gücü karşısında mağlup olmuştu. Balkan Harbi felaketi İttihat ve Terakki Fırkası(Parti)'nın iktidardaki İtilaf Partisi'ni hükümetten uzaklaştırmak için yaptığı yanlışların sonucudur. Bu yanlışlar o günkü Talat Bey'in ağzıyla Anadolu'dan gelmiş askerlerimize şöyle anlatılmıştır: "Sizin burada ne işiniz var? Ne uğruna harp ediyorsunuz? Silahlarınızı bırakın, memleketlerinize dönün." Bu çok acı, yaralayıcı, yıpratıcı sözler ihanet denilmesi az davranışlara da ulaşmıştır. İtilaf Fırkası'na bağlı bir kumandan çok güçlü düşman kuvvetlerinin saldırısına uğradığı zaman onun yardımına gidilmemiştir. O kumandan, birliğiyle düşmanın çemberi içine düşmüşse kurtarılması için hiç bir gayret sarf edilmemiştir. Edirne'nin şanlı müdafii Şükrü Paşa'nın hatıralarında İttihat ve Terakki Fırkası'nın hainlikleri bir bir anlatılır. Talat Bey'in ve Bahaeddin Şakir beylerin akıl almaz fesatlıkları insanın kanını dondurur. İstanbul Hükümeti, Paşa'nın düşman kuvvetler karşısında bir ay süreyle Edirne'yi müdafaa etmesini istemiştir. Bu büyük asker her türlü mahrumiyete rağmen düşman karşısında 155 gün mukavemet etmiştir. Bu yiğit vatan evladı aziz Şükrü Paşa sadece düşmanla uğraşmamış, Talat Paşa ve Bahaeddin Şakir'in çevirdikleri dolaplara karşı cepheyi ayakta tutmayı başarmıştır.
Yivleri yıpratmamalı
Yaradana şükürler olsun şu anda orduyu siyasi emeller için kullanmak isteyen bir muhalefet yok. Ancak iktidarın pek çok konuda olduğu gibi bu konuda da neticesi iyi hesaplanmamış tutum ve yanlış tavırları var. Tıpkı II. Ordu Komutanı'nın Cumhurbaşkanı'nın konuşmasını cömertçe alkışlaması ve Cumhurbaşkanının bu tavrı savunması gibi... Cumhurbaşkanı orada siyasi bir konuşma yapmıştır. Konuşmanın içeriği belliyken Ordu Komutanının davet edilmesi yanlıştır. Devleti tutan yivleri yıpratmamak hepimizin görevidir. O yivlerin yıpranması halinde vidalar teker teker kayar ve bir kaos başlar.
Milletin millî mukaddesleri; silahlı kuvvetleri, bayrağı, zaferleri ve bu zaferlere ulaşmak için can veren şehitler, kan veren gazilerdir. Bu mukaddesleri politikada kullanmak, bunların üzerinden bazı siyasi hedeflere ulaşmaya çalışmak son derece tehlikeli ve yanlıştır. Cumhuriyeti kuranlar kışlayı ve camiyi çok dikkatli bir biçimde siyasetin dışında tuttu. Bu sayede ülke Tek Adam yönetiminden demokrasiye geçti. İsmet İnönü ve arkadaşlarının bu konudaki dürüst ve kararlı tavırlarını anlamak, idrak etmek, yarınlarda ümitleri olan siyaset adamlarının dikkat etmesi gereken güzelliklerdir.
Aziz okuyucularım, seçimlerde önce 25 Haziran'da nasıl bir Türkiye'ye uyanmak istediğinizi, iyice düşünün ve oyunuzu bu doğrultuda kullanın.