Ölüp de kurtulamayanlar
İstatistiklere göre, "intihar"ın, -yoksulluk, haksızlık, hukuksuzluk, işsizlik, çaresizlik; hepsine, her şeye rağmen- hâlâ yüz binde 3-4'lük dilimlere denk geldiği, yani "olağan dışı olay" sayıldığı bir ülkede yaşıyorsunuz.
Henüz sadece 20'sinde olan bir gencin (kız veya erkek) kendini öldürdüğü haberini alıyorsunuz; ilk işiniz ne olur?
Bu ölümün neden olduğunu mu anlamaya çalışırsınız -üzüntü ve endişeyle-?
Bu ölümün neden olmadığını mı kanıtlamaya çalışırsınız -öfke ve kibirle-?
***
Ülkeyi yönetiyorsunuz; nasıl koca koca yurtlar diktiğinizi, ne çok burs verdiğinizi anlatarak, zeytinyağı gibi "yas"ın bile üstüne çıkarmak mı olur ilk işiniz kendinizi? Gerisi tufan…
Üniversiteyi yönetiyorsunuz; "marka değeri"niz yahut "mevki akıbetiniz" midir hesabına ilk girişeceğiniz?
Gazetecisiniz(!); yağdanlığını yaptığınız mahalleye göre maktulün ne kadar anarşik(!), ne kadar marjinal, ne kadar sapkın, nasıl da ahlaktan nasibini almamış, ne de bağımlı vs. olduğu algısını yerleştirmek midir; vicdanını by-pass etmesine yaracak "kanıtlar" sunmak mıdır kamuoyuna ilk vazifeniz?
Babasınız ya baba, bir "evlat" vermişsiniz toprağa; böyle büyük, yeri doldurulmaz bir kaybın ardından, varlıklarınızı paylaşmak mıdır size düşen bu fani dünyada?
***
Bakın burası dikkatinizi çeker belki -sonuçta menfaat içerikli-:
Öleni "günahkâr" ilan etmek muaf tutmaya yaracaksa sizi halden, "intihar" tek başına da "yeterince(!)" günah zaten, ölenin seksini, içkisini, ideolojisini filan didikleyip, kendinizi niye günaha sokuyorsunuz ki!
-Bir genç kız ölmüş diyeler…
-Dur aman sakın hemen rahmet dileme öyle; önce bir instagramına bakalım; dekolteli fotoğrafı var mı, erkeklere sarılmış mı, yürüyüşlere, protestolara, kavgalara karışmış mı… Cennetlik mi yaşamış, cehenneme kadar yolu mu varmış!
Haşa Allah mısınız?
"Mahşer" mi, sosyal medyada size ayrılan bilmem kaç karakterlik deşarj alanlarınız!
***
Ben tek Sibel Ünli vakası için yazmıyorum bunları; aynı lince evinin önünde katledilen Ordulu üniversite öğrencisi Ceren'in hatırası da uğratılmadı mı? Okuldan evine dönerken bindiği dolmuşta katledilen Mersinli Özgecan da uğratılmadı mı? Atanamadığı için intihar eden öğretmenler de itibarsızlaştırılmaya çalışılmadı mı böyle? Konuşma, tartışma sırası "asıl mesele"ye gelmesin yeter ki de, insan insanlığından ne kadar çıkarsa çıksın, ne gam gündemi karartabildiği müddetçe!
***
Velev ki, yemekhane kartında para vardı; "her şeyi vardı" mı sayılmalı, babasının iddia ettiği gibi? Sevilmeye, sayılmaya, anlaşılmaya, beğenilmeye, takdire, kabule muhtaç olmak da "yoksunluk" değil mi?
Velev ki sapkındı; sorun değil mi?
Velev ki marjinal örgütlere katıldı; bir yandan "Diyarbakır anneleri"ni kutsarken(!), İstanbul'un göbeğindeki bir üniversitede bir genç kızın o çukura nasıl saplandığını tespite ve bununla mücadeleye çalışmak yerine sorunun üzerine koca bir çizik atmak tezat değil mi!
Velev ki, alkol-uyuşturucu nedeni; sorun değil mi?
Velev ki, depresyon; sorun değil mi?
Velev ki, kimsenin aklına hayaline gelemeyecek bir aile dramı var arkasında; sorun değil mi?
***
İYİ Parti'nin, -önceki gün "Gençlik İçin Acil Eylem Planı" da yayınlayan- Gençlik Politikalarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Berna Sukas'la konuştum. İcra makamında olmadıklarından, ellerinden "yol göstermek" dışında fiilen bir şey gelmiyor oluşundan duyduğu sıkıntıyı paylaştı. "Canım yanıyor" dedi. Ve bu görevin kendisine verildiği gün yaptığı bir konuşmadan bahsetti. "İlk defa, bana verilen bir görevi çok profesyonelce yapacağımı düşünüyorum" demişti.
Bu, o kadar özel ve bu ülkeye o kadar lazım olan bir cümle ki. Keşke daha çok insan "profesyonel" bakmamayı, "kendi evladı gibi" içselleştirmeyi becerebilse bu ülkenin gençlerini.
"Bir haftada 4 üniversite öğrencisinin intiharından söz ediliyor; bu Avrupa'da yaşansa yönetim düşürür. En azından sorgulatır" diyen Sukas, şöyle devam etti:
"İdeolojik duruşu çok net olan bir insanım. Ama bu ölümlerin ardından yazılanlar, iddia edilenler doğruysa da, onları oraya iten nedenlerin araştırılması gerektiğini düşünüyorum. Örgütlerin, kendisiyle sorunu olan gençleri ağlarına daha kolay düşürdükleri bir gerçek. İstanbul Üniversitesi'nde okuyan bir öğrenciyi o ağa düşürmemek de devletin görevidir. Bu gençler gayri kanuni yollara başvurmak zorunda kalmışlarsa, bunun nedenlerini araştırıp, önlem almak zorundayız. O kadar çok burs veren kurum ve bireysel burs sağlayıcı var ki. Ama çoğunun çok özel şartları var; benim derslerime geleceksin, konferanslarımı dinleyeceksin programlarıma katılacaksın… Gençlerin bu yolla istemediğimiz, istemedikleri alanlara itilmelerini önlemek istiyorsak acil önlem almak zorundayız. Biz bu yöndeki planımızı açıkladık, umarım icra makamında olanlar da dikkate alırlar…"