Olmadı Muhsin Bey, size hiç yakışmadı...
Bildiğiniz gibi 8 ay kadar önce Türk milliyetçilerini birleştirip bütünleştirmek için ümit dolu bir girişim başlatıldı. Bu girişimin odağında da Büyük Birlik Partisi bulunmaktaydı. Türk milliyetçileri için umut ışığı olup büyük bir heyecanla başlayan bu girişim maalesef hedefine ulaşamayıp hüsranla sonuçlandı. BBP’nin bağımsız adaylarla seçime katılma kararı da bu girişime son noktayı koymuş oldu. Daha önce düzenlenen gösterişli törenlerle BBP’ye katılan milliyetçi camianın önemli isimleri, seçime bağımsız adaylarla girilmesi kararının ardından peş peşe istifaya başladı.
Özbaş’ın istifası
Seçim sonrasında; istifa kervanına yıllardır BBP’de teşkilattan sorumlu Genel Başkan Yardımcısı olan Edip Özbaş da katıldı. Özbaş, istifa gerekçelerini kendi internet sitesinde açıkladı. Yeniçağ gazetesinde de haberleştirilerek yayınlanan Özbaş’ın açıklaması milliyetçi camiada geniş yankı buldu. Açıklama, Türk milliyetçilerini gerçek manada “Büyük Birlik” haline getirecek hareketin neden akamete uğrayıp başarısızlıkla sonuçlandığının ipuçlarını vermekteydi. Milliyetçi camiayı yakından ilgilendiren bu girişimin hüsranla bitiş sebeplerinin araştırılması, ileride yeniden yapılacak bu tür teşebbüslere ışık tutması açısından önemliydi.
“Bir dizi hazırlayalım”
Bu düşünceden hareketle Ankara Büromuzun Haber Koordinatörü Macit Soydan’ı konuyla ilgili bir yazı dizisi hazırlaması için görevlendirdim. Büyük umutlarla katıldıkları BBP’den istifa eden kişilerden ulaşabildikleri ile görüşerek Türk milliyetçilerinin özlemini duyduğu gerçek “Büyük Birlik” in niçin gerçekleştirilemediğini araştırması talebinde bulundum. Neticede ortaya ilgiyle takip ettiğiniz 4 günlük “Yolda Dağılan Büyük Birlik” yazı dizisi çıktı.
İlgi ve rahatsızlık
Sadece tarihe ve gelecekteki bu tür girişimlere ışık tutması amacıyla yayınlanan dizi daha ilk günden aldığı olumlu olumsuz tepkilerle okurlarımızdan büyük alaka görürken tabiatıyla bir takım kişileri de rahatsız etti. Bu da gayet normaldi. Yazı dizisi, Bağımsız Sivas Milletvekili seçildikten sonra yeniden partisinin başına geçen BBP Muhsin Yazıcıoğlu’nu da rahatsız etmiş. Muhsin Bey, dizinin ilk bölümünün yayınlandığı gün telefonla Ankara Büromuzu, Macit Soydan’ı arayarak rahatsızlığını iletmiş. Kendisinin hedef alındığını öne sürerek neden böyle bir yazı hazırlama gereği duyduğunu sormuş. Macit’in bu konuda İstanbul’dan görevlendirildiğini öğrenince, “Sipariş üzerine böyle şeyler yapılır mı?” diyerek tepki göstermiş. Ancak Macit Soydan’ın, “Ama İstanbul’un siparişi üzerine sizinle röportajlar yaptığımızda tepki göstermiyordunuz” hatırlatmasına sessiz kalmış.
Yazıcıoğlu’nu arayacaktım
Daha fazla teferruatını burada anlatmaya gerek duymadığım bu görüşmenin ardından Macit Soydan telefonla beni arayarak Muhsin Yazıcıoğlu’nun rahatsızlığını aktardı. Bu gelişme üzerine ben de Yazıcıoğlu’nu, kendisinin niye rahatsız olduğunu, eğer konuyla ilgili bir açıklaması olacaksa göndermesini söylemek için aramayı düşündüm. Ancak o sırada gazetemizin ilk baskılarını yetiştirme telaşı ve yoğunluğu içinde bulunuyordum. İşim bittiğinde ilk yapacağım Yazıcıoğlu’nu aramaktı.
Beklenmeyen misafirler
Aradan yarım saat kadar geçmiş ya da geçmemişti ki gazetenin yazı işleri salonunun ortasında pek de dostane bir niyetle gelmedikleri her hallerinden anlaşılan 4 genç kardeşimiz beliriverdi. Böyle şeylere alışıktık. Ne yazık ki eleştiri ve muhalefeti olgunlukla karşılama kültürümüz yeteri kadar gelişmiş değildi. Geçmişte de bir grup Ülkü Ocaklı genç kardeşimiz Ankara’dan “büyük yerden” aldıkları talimatla “gazeteyi yerle bir etmeye” gelmiş, ancak görüşmemiz sonrasında büyük bir mahcubiyet içinde binadan ayrılmışlardı. Aynı kardeşlerimiz bir süre sonra Genel Merkez tarafından görevden alındıklarında gelip yaptıklarından dolayı duydukları pişmanlığı dile getirip, özür dileyerek meselenin perde arkasını tüm ayrıntılarıyla anlatmışlardı.
Hatırlayacağınız gibi, gazetemizin yazarlarından İsrafil Kumbasar da, Sultanahmet’te,
“Hareketin lideri Devlet Bahçeli” diye çığlıklar atan bir grubun saldırısı sonucu hastanelik edilmiş, akabinde Yönetim Kurulu Başkanımız Ahmet Çelik Bey’in otomobili kurşunlanmıştı. Kamuoyuna yansıyan, Yeniçağ’a yönelik her iki olay da milliyetçi camiada tepki ve üzüntüyle karşılanmıştı.
4 gergin genç
Dolayısıyla, belirttiğim gibi bu tür şeylere alışıktık.
Binanın kapısındaki güvenlik görevlisinin, “Nereye gidiyorsunuz? Durun” demesine bile aldırmadan yazı işlerine kadar çıkan 4 genci “hoş geldiniz” diye karşılayıp, binaya izinsiz girdikleri için onlara müdahaleye çalışan güvenlik görevlisini gönderdim. Her hallerinden gergin oldukları belli olan 4 gence ne istediklerini sordum. Gençlerden biri Alperen Ocakları İstanbul İl Başkanı olduğunu söyleyince kendisini hatırladım. O da zaten geçmişte gazeteye geldiğini ve görüştüğümüzü hatırlattı. Tepkileri, “Yolda Dağılan Büyük Birlik” yazı dizimizeydi. İtirazlarına bakılacak olursa yazı dizisinin içeriğinden çok ismine takmışlardı; “Bizim Büyük Birlik Partimizin dağıldığı falan yok, ayrılıp gidenler olmuştur ancak partimiz dimdik ayaktadır. Nasıl böyle şey yazarsınız? Bu yazıyı gazeteye kim koyduysa onunla konuşmak istiyoruz” diyerek taleplerini yüksek perdeden dile getirmeye çalışıyorlardı.
Sıkıntı anlaşıldı
Kendilerini odama buyur edip oturmalarını söylediysem de bir süre oturmamak için direndiler. İtirazlarını ayakta, makineli tüfek gibi sıralıyorlardı. Israrım üzerine nihayet ikisi otururken diğer ikisi ayakta beklemeyi sürdürdü. Konuşmaya başladığımızda her biri liderine iman derecesinde bağlanıp inanmış bu samimi idealist gençlerin çok sıkıntılı bir durum içinde olduklarını anlamakta gecikmedim. Bir yandan, “Sayın Genel Başkanımızın sesi çok üzgündü. Bunu nasıl yaparsınız?” derken, bir yandan da, “Yanlış anlamayın, sayın Genel Başkanımızın buraya geldiğimizden haberi yok” gibi çelişkili ifadeler kullanıp bir şeyler gizlemeye çalıştıkları açıktı. Ama bir yandan da “haberi yok” dedikleri Genel Başkanları Muhsin Yazıcıoğlu ile telefonla görüşmemi istiyorlardı. Anlaşılan aldıkları talimat bu yönde idi.
Gençlere zor görev
Gerçekten zor bir durumdaydılar, kendilerine verilmiş zor bir görevin üstesinden bir an önce gelebilmenin sıkıntısı içindeydiler. Konuşmamız uzadıkça sıkıntıları daha da artmaktaydı. Bir süre sonra, “Ne olur abi, lütfen rica ediyoruz. Genel Başkanımızı telefonla arar mısın?” diyerek taleplerini yenilediler.
Onlar gelmeseydi de yukarıda izah ettiğim gibi ben zaten Muhsin Yazıcıoğlu’nu arayacaktım. Onlara, “Sıkıntınızı çok iyi anlıyorum. Sizi bu sıkıntıdan kurtaracağım. Ama şimdi Ocak Başkanlığını falan bir kenara bırakın. Bana delikanlı gibi, abi kardeş gibi konuşun” dediğimdeki suskunlukları ve yüz ifadeleri meseleyi hiçbir açıklama yapmaya gerek bırakmayacak kadar açık şekilde anlatıyordu.
“Muhsin Bey görüşmediğim biri değil ki. Niye görüşmeyeyim” diyerek sekreterimden Yazıcıoğlu’nu aramasını istediğimde gençlerin iyice ferahladığına şahit oldum.
Muhsin Bey’le görüştüm
Liderine itaatten başka bir gayesi olmayan bu samimi ve temiz gençleri sıkıntıdan kurtarmak adına onların oyununa iştirak edip Muhsin Bey’e yanımda olduklarını söylemedim.
Yaklaşık 20 dakika kadar süren telefon görüşmemiz sırasında Muhsin Bey, önce kısaca yazı dizisiyle ilgili rahatsızlık ve sitemleri dile getirdi. Sonra ‘Büyük Birlik Hareketi’nin niçin başarılı olmadığını, BBP’nin seçimlere niye bağımsız adaylarla girdiğini, kendi bilinen gerekçeleriyle tekrarladı.
Yazı dizisiyle ilgili bir açıklaması olursa veya diziyi hazırlayan arkadaşa konuyla alakalı konuşmak isterse buna açık olduğumuzu söyledim. Dizinin bitmesinden sonra bunu düşünebileceğini belirtti.
Açıklama yazdılar
Yazıcıoğlu ile telefon görüşmemizin ardından bir süre daha sohbet ettiğimiz gençler Alperen Ocakları adına, yazı dizisinden duydukları üzüntüyü dile getiren bir açıklama yaptıkları takdirde yayınlayıp yayınlayamayacağımızı sordular. “Memnuniyetle yayınlarız” cevabımız üzerine bir dosya kağıdına gazetede yazdıkları açıklamayı bırakıp gönül rahatlığı içinde ayrıldılar.
Durup düşündüm
Bu gençlere hiç kızmadım, aksine onlara yardımcı oldum. Burada asıl tartışılması gereken, mübarek Berat Kandili’ni idrak ettiğimiz bir günde, akşamın dar vaktinde bu tertemiz, inançlı 4 gencin sonu nasıl biteceği kestirilemeyen tehlikeli bir maceranın içine sürülmesidir.
Her şey gün gibi ortada olmasına rağmen bu konuda bir kere daha Muhsin Yazıcıoğlu’na başvurulmasının doğru olacağını düşündüm. Ertesi gün Cumhurbaşkanı seçimi yapılırken Meclis’te bulunan Muhsin Yazıcıoğlu’na ulaşmayı başaran Ankara Büromuzdan Ceyhun Bozkurt’a sordurttum. Alperen Ocaklı 4 gencin Yeniçağ gazetesine gelişi, Muhsin Yazıcıoğlu’nun bilgisi dahilinde miydi? Bilgisi dışında mıydı?
İnanan inansın...
Muhsin Yazıcıoğlu’nun cevabı aynen şöyleydi:
“O gençler, okudukları yazı dolayısıyla bir tepki göstermişler. Tabii birçok yerden fakslar da gitmiş zaten. Sonra da bir grup kendileri gitmiş. Orada niye böyle yapılıyor diye bunun sebebini sormak istemişler...”
Muhsin Bey’in açıklamasının buradan ötesi çok dikkat çekici:
“Sonra benim haberim oldu. Ondan sonra biz tepkimizden dolayı buraya geldik dediler. Ben de derhal oradan çekilin gidin dedim. Herhangi bir yanlışlığa meydan vermeyin. Bize yakışmaz dedim...”
Cevap arayan sorular
Gerçekten de yakışmadı Muhsin Başkan... “Sonra benim haberim oldu” diyorsunuz. Nereden haberiniz oldu? Bu gençler her gittikleri yeri size haber veriyor mu?
“Ondan sonra biz tepkimizden dolayı buraya geldik dediler” diyorsunuz. Bu arkadaşlar gazeteye gelince sizi mi aradı? Ben böyle bir şeye şahit olmadım.
“Ben de derhal oradan çekilin gidin dedim. Herhangi bir yanlışlığa meydan vermeyin dedim” diyorsunuz. Benim yanımda bu arkadaşlarımız kimse ile telefonda konuşmadı. Eğer onlarla konuştuysanız; bu genç kardeşlerimiz, ben sizi telefonla arayıncaya kadar neden sıkıntıdan kıvranıp durdu, neden sizin talimatınıza uyup “derhal oradan” çekilmedi?
Şaşırtan tesadüf
Bu kardeşlerimizin gazeteye geldikleri saat de dikkat çekicidir. Gazete dediğin, genelde sabah sabah okunup tüketilen bir üründür. Gazetemizdeki yazı dizisine bu kadar öfkelenen Alperen Ocaklı kardeşlerimiz tepkilerini göstermek için niye akşama kadar bekledi acaba? Sizin akşam üzeri Macit Soydan’la görüşmenizin üzerinden yarım saat geçtikten sonra bu gençlerin “tepki göstermek” üzere Yeniçağ gazetesine gelmeleri hangi tesadüfle izah edilebilir?
Gençlere ayıp oldu
Gerçekten yakışmadı Muhsin Başkan... O gazetemize gelen 4 imanlı gence çok ayıp oldu. Keşke doğru ya da yanlış; yaptığınız işin arkasında dursaydınız. Bu işin doğrusunu kimse bilmese bile sadece siz değil, Allah ve o 4 genç biliyor.
Bugüne kadar aradınız da hangi telefonunuza çıkmadık Muhsin Bey... En kolay ulaşabileceğiniz, girip çıkabileceğiniz yer değil miydi Yeniçağ gazetesi? Ne lüzum vardı böyle basit hareketlere...
Dün öyle bugün böyle mi?
Gerçekten yakışmadı Muhsin Başkan... İşin en acı tarafı da nedir biliyor musun Muhsin Başkan?.. Hatırlayın... Ne diyordunuz 1992 yılında... “Bardağı taşıran son damla” diye nitelediğiniz Bizim Dergah Dergisi’ne yapılan silahlı baskın olayı sonrasında dergide yaptığınız basın toplantısında... “Ülkücünün Ülkücüyü vurmasını teşvik edenlerle bir arada beraber olmak artık mümkün değildir” diyerek bu baskını, MÇP’den ayrılmanın en önemli bir gerekçesi yapmamış mıydınız? Dün mağduru olduğunuz böyle tasvip edilmez bir olayın benzerini yıllar sonra bugün sizin sahneye koymaya kalkmanız en azından size hiç yakışmazdı; gerçekten de yakışmadı Muhsin Başkan...
Hele, mübarek Berat Kandili akşamında huzursuz edilen gazete personeli, bu sevimsiz olayın müsebbiblerine Huzur-u Mahşer’de bilmem hakkını helal eder mi?